Benzer Sözler

Orta-Doğu ve Balkanları Avrupa ve Amerika’nın tasallutundan kurtarma yükü Osmanlı Devleti’nin omuzlarındaydı. Önceleri bölgede bir Pax-Ottomana ihdas etmiş bulunan Osmanlıların omuzları zamanla bu yükü kaldıracak güçten mahrum kaldı. Daha doğrusu Avrupa ve Amerika’nın güçlü oldukları alanla Osmanlıların güçlü olduğu alan birbirinden farklıydı. Güçler arasında mahiyet farkı vardı. Kapitalizmin dünyaya sunduğu ölçüler bakımından Osmanlı Devleti dünyanın en güçsüz devletiydi. Bu güçsüzlüğün kaçınılmaz sonucudur ki Osmanlılar tarihten silindi, gitti. Fakat Osmanlı devletinin hayat kaynağı sarih bir biçimde anti-kapitalist olan tarih yükü Türkiye’ye kaldı. Türkiye’nin etrafındaki ülkeler bu yükten muaf oldukları için her aşamada Avrupa ve Amerika oralara musallat oluyor. Karışıklıkların sebebi bu. Türkiye başından tarih yükünü atmaya kalkışamıyor. Sakin kalışının sebebi bu.

Tuna deyince insanın aklına neler gelmiyor… Plevne geliyor, Silistre geliyor, Dobruca geliyor, Karaorman geliyor, Deliorman geliyor ve gerçekten bir tarih yaşıyor Balkanlar’da. İmparatorluğu yaşıyor. Belki Türkiye'de başka türlü yaşıyor ama Balkanlar’a gittiğimiz zaman insanın tüyleri ürperiyor ve o eski günleri, o mehter takımını, o atın geçişini, o kemer köprüleri gördükçe, gerçekten imparatorluk ayakta duruyor, diyesi geliyor insanın.

19/20 yüzyılın koçbaşı Ermeni Sorunu, 20/21. yüzyılın koçbaşı ise malum Kürt Sorunu oldu. Aman yanılmayın! Burada Ermeni veya Kürt kelimeleri sadece birer teferruattır. Ne geçen yüzyıl Ermenileri umursayan vardı, ne de şimdi dünyanın Kürtleri umursadığı vardır. Biz Türk-Kürt-Ermeni birbirimizi kollamazsak, olacağı tarihten bellidir.

Tanrı bütün cadı ve büyücü kadınların öldürülmesini emrediyor. Sadece cadıların değil, cadılığa inanmayanların da yakılmasını. Ve böylelikle 1450’den sonra 300 yıl içinde Avrupa’da çoğunlukla kadınların oluşturduğu 100 binden fazla insan cadılık ve büyücülükten yargılanıp, 60 bini yakılarak öldürüldü.

Sanayi Devrimi’ni rastgele bir şekilde 18. Yüzyıl İngiltere’sinde buhar gücünün kullanılmasıyla başlatmak adettendir, ama aslında su ve rüzgâr gücüne dayalı bir sanayi devrimi ortaçağda Avrupa’nın pek çok bölgesinde zaten başlamıştı.

Liste
Yükleniyor…