Benzer Sözler

Peki ne görüyoruz; sonsuz tamahkar bir plütokrasi ile karşı karşıyayız. Şunu ileri sürebiliyorum, her sömürgeci Türkiye büyük zenginlerinden daha az sömürgecidir. Artık bunlar için 'halkım' demek çok yersiz, her sömürgeci sömürdüğü halka bunlardan daha yakın ve insaflıdır. Her sömürgeci bunlardan çok daha 'kalıcı' ruh halindedir ve bunları, kesinlikle 'kaçıcı' tarif etmek zorundayız.

Sadece iki gazeteyi ve yalnızca bir temel niteliğiyle ele almak yeterlidir. Hürriyet ve Cumhuriyet'in kısa ve temel işlevleri, bozmaktır; Hürriyet, halkı ve Cumhuriyet de aydını bozmakla görevlidirler. Buradaki 'görev' sözcüğü, her iki gazetenin de bunu bir tür varlık nedeni ve 'devlet görevi' saymaları nedeniyle uygun düşmektedir. Cumhuriyet, 1968-1976 dönemini ayrı tutarsak, içinde bir de 12 mart kesintisi var, hep aydını bozuyordu. Hürriyet için ayrık bir zaman göremiyoruz.

Biliyor musun, ne hatırladım ağabey? Bir gün rahmetli anneciğimle tartışmıştım: Annem bağırıyor, beni dinlemek istemiyordu. Sonunda ona beni anlamayacağını söylemiştim; biz farklı iki kuşağa aittik. Çok gücenmişti, ben de "N'apalım?" demiştim. "Hap acı yutmak gerekiyor." İşte şimdi de sıra bize geldi, bizim varislerimiz de bize siz bizim kuşaktan değilsiniz, acı hapı yutun diyebilirler

İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz demokrasinin kolayını seçtik, çok şeyler göreceğiz daha…”

Halk cahil, cumhurbaşkanını halkın seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Geçen çok üst düzey bir komutanla konuştum. O da diyor ki; 'Yani hedefleri belli' diyor. Yani efendim demokrasi, insan hakları, özgürlük bunların hepsi bahane. Fevkalade tehlikeli, cumhurbaşkanını halkın seçmesi. Türk halkının seçmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Çünkü Türkiye Fransa, İsviçre değil, halk cahil.

Ve benim insana bakışım şu, insan denen varlık, tepesine çıkamayacağım kadar yüksek, dibine inemeyeceğin kadar alçaktır. Çünkü insan çok karmaşık bir yapı; kültürüyle, edimiyle, işiyle, emeğiyle, kendini bezemesiyle, süslemesiyle, güzelliğiyle... Önemli olan tepesine çıkıp taç olmak ya da ayağının dibinde toprak olmak değil onunla lisân-ı hâl ile bir yerde buluşabilmek.

Bütün halkları 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda Kürdü, Türkü, Alevi ve Sünni’si ile bir araya gelsin bu çok önemli, “Diyarbakır’da da kalenin etrafını dolduralım. Barış zincirini kuralım. Bunların hiç biri masal değil. Yeter ki halk gönülden istesin.

“Ben yaptım” demek hiç doğru değil, yediğimiz ekmekten içtiğimiz suya kadar her şeyden vergi topluyorsun. Benim paramla yapıyorsun. Sonra karşıma çıkıp ben yaptım diyorsun. Hayır efendim, asıl ben yaptım. Sen sadece konuştun.

Hemen belirtmek isterim ki, bu savaşımımda bana en az destek güç..., kendi öz çevrem sayılan Üniversite olmuştur. Üniversite dışından ve özellikle Anadolu'nun çeşitli köşelerinden, çeşitli kentlerinden ve halk sınıflarından gelen umutvari yazılar, mutluluğumu ve şevkimi ne kez artırdı ise; gerici mihrakların Üniversite çevreleriyle, profesör unvanını taşıyan kişilerle işbirliği yaparcasına karşıma dikilmeleri, yalan ve iftira yöntemleriyle saldırıya geçmeleri beni o ölçüde üzmüştür...

Bugün yaşananlara bakıp da ateist filan olmayın. Hatta şunu söyleyeyim. Olmuşsanız bile caizdir. Niye caizdir? Yahu bu Allah’ın dini değil ki. Zaten ben de bu dinin ateistiyim. Mesela Cübbeli bana ’ateist’ diyor. ’O dinsiz, dinden çıkmış’ diyor. ’Dini kabul etmiyor’ diyor. Ben senin anladığın dini, senin inandığın Allah’ı, senin inandığın peygamberi kabul etmiyorum. Çünkü öyle bir Allah, öyle bir peygamber tarihte yok ve yaşamadı.

Liste
Yükleniyor…