Biz Refah Partisi olarak, sadece Türkiye’deki 60 milyon memleket evladının değil, bir buçuk milyar İslam aleminin ve yeryüzündeki 6 milyar insanın hepsinin saadeti bakımından ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığımızı biliyoruz. Kazakistan’daki insan da saadetini Refah Partisi’nin iktidara gelmesinden bekliyor. Cezayir’deki insan da saadetini Refah Partisi’nin iktidara gelmesinde bekliyor.

Benzer Sözler

Ürettiklerim ve gerçek hayatımla bir kainat gezginiyim. Ama bu hassas coğrafyada yaşayan bir sanatçı olarak, üzerinde yaşadığım topraklara olan sorumluluklarımı göz ardı edemem. Düşlenen cennetlere rüya alemlerinden transit olarak geçilmiyor. Tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne inanan, laik, demokratik, Kemalist, anti emperyalist bir yurtseverim. Bu benim dünya görüşümdür. Kimseyi ilgilendirmemesi gerektiği gibi, kimsenin düşünsel yapısı ve yaşam şekli de başkalarını ilgilendirmez. Çalıştığım kişilerde, müzisyenlerimde, her türlü eğilime, tercihe sahip insan vardır.

Ben geldiğimde Türkiye sporda başarıya aç, 20 yıldır olimpiyatta altın madalya bekleyen bir ülkeydi. Üzerime ağır bir yük binmişti. Türk sporunun o dönemde öncüsü ve lokomotifi olduğuma inanıyorum. Bunda şüphesiz merhum Özal'ın da büyük katkısı oldu. İlk kez ödül yönetmeliğini çıkarttı, başarılı sporcuları korumaya aldı.

Peki ne görüyoruz; sonsuz tamahkar bir plütokrasi ile karşı karşıyayız. Şunu ileri sürebiliyorum, her sömürgeci Türkiye büyük zenginlerinden daha az sömürgecidir. Artık bunlar için 'halkım' demek çok yersiz, her sömürgeci sömürdüğü halka bunlardan daha yakın ve insaflıdır. Her sömürgeci bunlardan çok daha 'kalıcı' ruh halindedir ve bunları, kesinlikle 'kaçıcı' tarif etmek zorundayız.

Hangi ahmak benim sabetayizme olumsuz baktığımı söylüyor, bu tür ahmaklarımızın azaldığını sevinerek söylebiliyorum. Sabetayistler olmasaydı, biz bu cumhuriyeti kuramazdık, diyen ben oldum. Bugün Sabetayistler, Türkiye'ye sadık olsalar, bu kadar sarsılmazdık, bu da benim ifademdir, büyük çoğunluğu ülkenin çıkarlarını gözetmiyorlar ve geriye kalanlar ise bu ülkeye, Türkiye'ye, eskisinden daha fazla bağlıdırlar.

Tekelci devletin hukuk yapısı, “suç oluşmadan önlemeliyiz” paranoyasıyla şekillendiriliyor. Bu yüzden Türkiye’de en kolay iş tutuklamadır. Tutuklayanın hiçbir sorumluluğu olmaz, yoktur. Suçsuz olduğunuzu sorgu yargıçlığında anlatmanız bile mümkün olmaz; tutuklama “suçla” değil “emare” ile ilgilidir. Tutuklayanın suçun kanıtlarına değil işaretine bakar; tutuklamanın bir önlem olduğunu, itirazın mümkün bulunduğunu, suçsuz olduğunuzu mahkemede anlatabileceğinizi söyler ve tutuklar. Bir de sağcı bir hukuk öğretim üyesi pek yakında bir istatistik açıkladı: Türkiye’de tutuklamaların yüzde doksan beşinden fazlası beraatla sonuçlanıyor.(2005)

Liste
Yükleniyor…