Ben sadece bir gazeteciyim. Konuşma, yazma özgürlüğüne sahip bir gazeteciyim. Washington Post gazetesi bana bir alan verdi ve ben de orada düşüncelerimi özgürce yazıyorum. Keşke bu fırsat bana kendi ülkemde verilseydi.
- Henüz kategori yok.
-
Arnold Schwarzenegger'dan The Running Man Remake'ine T…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Rafa Silva'nın Geleceği Belirsiz: Saha İçi…08.11.2025
-
Cengiz Ünder'den 8 Milyon Liralık Göz Kamaştıran Evlil…08.11.2025
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
İsterdim. Denerdim daha doğrusu ama gazeteler benim yazdığım yazıları yayınlayamaz. Güçleri yetmez. Gazeteciler şu an özgür değil.
Şimdi barış sürecinde hızlı adımların atılması gerekiyorsa, hızlı kararlar lazımsa, Hasan Cemal'in orada olması, bu ihtimalin tamamen ortadan kalkması anlamına geliyor. Hasan bir yazı yazmaya sabaha karşı 5'te otursa, o yazı minimum sabaha karşı 4'te biter. Burada sadece 23 saatten bahsetmiyorum, 2014 yılının sabaha karşı 4'ü söz konusu. Hasan bir yazının girişini tamamlayıncaya kadar ben en azından iki yazıyı bitiririm ve bunların basıldığı gazeteyi de baştan aşağıya okumuş olurum. Anlayacağınız, Hasan Cemal biraz yavaştır. Adam hayatında sadece bir dönem normal hıza kavuştu, o da Cumhuriyet Gazetesi'ne yayın yönetmeni olduğu yıllardaydı. Ne yapalım yani, durum böyle diye barış sürecinin zamanında bitirilmesi için Hasan'ın bir yerlerde yayın yönetmeni olmasını bekleyecek halimiz de yok tabii ki. Bu hız meselesi dışında bir başka sorun daha var. Eğer barış sürecinde görevlendirilecek akil adamların bir tıkanma durumunda orijinal fikirler üretmeleri istenirse, bu durumda Hasan Cemal'in varlığı bir handikap oluşturacaktır.
Gazeteci olarak da bu ülkelerde araftasın. Yapman gereken haberi yapsan , hemen çalışma lisansın iptal edilir, ülkeden atılırsın. Yapman gereken onlarca haberi de yapmadıkça benim burada işim ne diye sorgulamaya başlıyorsun.
Günlük gazete yazısı hazırlayan biri olarak her zaman anlaşılır olmaya çalışıyorum. (...) Yalın, ekonomik bir dil kullanmaya çalışıyorum ancak bazı şeyler olduğundan daha basit hale getirilmemeli.
Gazeteciliğe intisabım babamın muhitinde bana arız olan yazı yazmak hevesi ile başlamıştır.
Basın özgürlüğü belki de özgürlük düşüncesinin giderek aşağılanmasından en çok acı çekmiş özgürlüktür.
Dün gazeteciydim. Bugün gazeteciyim. Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim. Yani hakikati boğmak isteyenlerle aramızdaki bu uzlaşmaz çelişki hiç bitmeyecek.
İnsanlar uygar oldukları müddetçe en güzel soruları soramazlar, çocuk oldukları müddetçe en güzel sorulara koşarlar, kafalarında menedici bir kural veya sansür yoktur.
Demokrasi nedir? Yürütmeyle ilgilidir. Yürütmeyi ve yasamayı hızlandırıyorsan, diktattörlük, yavaş işletiyorsan demokrasidir. Fastfood gibi yasa çıkararak demokrasi olmaz. Karakollardaki yangın talimatnamesini değiştirmek yasa çıkartmaktan daha zordur. Son derece edilgen, hedonist, geleceği hiçbir biçimde düşünemeyen, sadece gününü yaşayan ve hiçbir özgürlük kavramı olmayan bir toplum yarattık.
Yaratmak; can vermek, kişilik vermek, özgürlük tanımaktır; bu nedenle, Julien Sorel'in yaratılışının hemen başından itibaren Stendhal'den özgürleştiğini ve Stendhal'i yönetmeye başladığını düşünmeliyiz, tıpkı Raskolnikov'un Dostoyevski'ye hükmetmesi türünden; yaratılanın yaratana hükmetmesi, yaratmanın gizli yasasıdır.
Bizimki insan aklına dayalı, hülya dolu, ortakçı bir toplum savaşıdır. Bizimki insanlığı yakalama savaşıdır. Bizimki, insanlığın tümünü bu yeni Orta Çağ'dan kurtarma savaşıdır. Bu savaşta doğrulandık, bu savaşta saflaştık. Uğruna saflaşıyoruz, memleketimizi hak ediyoruz.
Türk ilericiliğinin bete noire'ı Hamid, aşırı vesveseli, her türlü özgürlükten korkan, ancak imparatorluğu yaşatabilmek için büyük reformlar yapılmasına inanmış ve bunları başlatmış bir Osmanlı prensi idi. İmparatorluğun artık Batı'da kalamayacağını görebilecek kadar realist idi ve doğu'ya kaydırmak istiyordu, bu amaçla, Şii imasından çekindiği için soyadını 'Afgani' olarak değiştiren İrani Cemalettin ile Panislamizme sarılıyordu.
Hürriyet de, mutlak tanımı imkansız sözcük ve kavramlar arasında ve belki de başında yer alıyor; taşın hem özgür ve hem de esir olduğunu söylemek mümkündür ve bu hürriyetin anlatılmasındaki zorluğa işaret etmektedir. Hareket, istek veya alışkanlığını kaybetmiş katman veya sınıfları, hareket etmedikleri için özgürlükten yoksun sayabilir miyiz; bu nedenle, özgürlüğün bir hareket durumu ve sadece hareket durumu değil, aynı zamanda sınırlarda ve sınırları zorlayan hareket hali olduğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla, bir yanıyla öznede hareket isteği ve diğer yanıyla, sınırla çatışma hali yoksa, özgürlüğün varlığını söylemek, sözcüğün olumsuz anlamında, metafiziktir.
Hem halkın gelişmesini hem de diktatörlüğü besleyen; hem milliyetçiliği hem de dış dünyaya yamanmayı kolaylaştıran iki kurum vardır: Eğitim ve basın.
Yarışlarım varışlara, demek bu rap varoşlara; küfür eşittir hür kültür, tenhâlarda dönüşür haykırışlara...