Ben, olarak 30 ülkeye 600 yıl egemen olmuş Osmanlıda biyoloji alanında belki daha geniş anlamda doğa bilimlerinde yazılmış olan tüm bilimsel kitaplardan daha fazlasını yazmış birisiyim. Hem de çok daha bilimsel, ayrıntılı ve Öztürk’çe bir dille.
- Henüz kategori yok.
-
Arnold Schwarzenegger'dan The Running Man Remake'ine T…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Rafa Silva'nın Geleceği Belirsiz: Saha İçi…08.11.2025
-
Cengiz Ünder'den 8 Milyon Liralık Göz Kamaştıran Evlil…08.11.2025
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Anadili bilincinden yoksun olan Osmanlı okumuşu kendi diline değil, Arapçaya, Farsçaya hayrandı. O, altı yüzyıl boyunca Türkçe köklerden, Türkçe eklere hiçbir sözcük türetmemiş, bunun yerine Arapça ve Farsçadan toptan alıntılamış ve dilini üç dilin karması melez bir duruma getirmiştir.
Vak'ay-i Hayriye, Osmanlı Türkiyesi'nde ulema sınıfını çırıl çıplak etti. Osmanlı Türkiyesi'nin yeniden doğuş umudu, Yeniçeriliğin ilgasıyla başladı. Şehzadeliğinde Yeniçerilerin kirli kementlerinden dünyaya yeniden dönen Mahmut-i Adli, yaygın adıyla İkinci Mahmud, kurtarmak için yıkmak gerektiğini bilen bir hükümdar oldu. Sultan Mahmut'un yanı başında, gözü önünde. Yeniçerilerin hain kementi ile hayatını kaybeden Üçüncü Selim, bir yana bırakılacak olursa, Türkiye'de tüm yenilikler, Sultan Mahmut ile ve Vak'ay-i Hayriye ile başladı.
Orta-Doğu ve Balkanları Avrupa ve Amerika’nın tasallutundan kurtarma yükü Osmanlı Devleti’nin omuzlarındaydı. Önceleri bölgede bir Pax-Ottomana ihdas etmiş bulunan Osmanlıların omuzları zamanla bu yükü kaldıracak güçten mahrum kaldı. Daha doğrusu Avrupa ve Amerika’nın güçlü oldukları alanla Osmanlıların güçlü olduğu alan birbirinden farklıydı. Güçler arasında mahiyet farkı vardı. Kapitalizmin dünyaya sunduğu ölçüler bakımından Osmanlı Devleti dünyanın en güçsüz devletiydi. Bu güçsüzlüğün kaçınılmaz sonucudur ki Osmanlılar tarihten silindi, gitti. Fakat Osmanlı devletinin hayat kaynağı sarih bir biçimde anti-kapitalist olan tarih yükü Türkiye’ye kaldı. Türkiye’nin etrafındaki ülkeler bu yükten muaf oldukları için her aşamada Avrupa ve Amerika oralara musallat oluyor. Karışıklıkların sebebi bu. Türkiye başından tarih yükünü atmaya kalkışamıyor. Sakin kalışının sebebi bu.
Gelin görün ki, şiir karın doyurmuyor. Gün gelip şiir harici bir şeyler yazdıysam namerde muhtaç olmamanın başka yolunu bilemeyişim, bulamayışımdandır. Yazarlığa harcadığım emeğin geçim derdinden başka mazereti yok.
Osmanlı’da halk Tanrı emaneti olarak kabul edildiği için devletin başlıca vazifesi onun durumunu düzeltmek ve refahını sağlamaktı.
Emekliye çıktıktan sonra, yazarlığa soyundum. Emeklilik hayatıma Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'nü kurmak ve orada müdürlükle başladım. Bu İslam Enstitüsü'nün bir dönem rektörlüğünü de yaptım. 15 sene orada çalışmam var.
Bizim azametli padişahlarımız saray havuzlarında cariyelere göbek attırırlarken Batı'da Büyük Frederik'ler, en ünlü Batılı düşünürlerden, Leibniz'den veya Thomasius'tan, Voltaire'den, Diderot'tan feyiz almakta, bu bilginlerin kültürü ile hal ve hamur olmakta idi.
60'lı yıllarda bunlara 'çer çöp', 'kocakarı ilacı' dediler. O zamanlarda Osmanlı'nın otacı kültürü maalesef kaybolup gitti. Kaybolan kültürümüzü ben tekrar ayağa kaldırmaya çalışıyorum. Osmanlı'dan bu yana gelen otacı kültürünü tanıtmaya ve insanlara anlatmaya çalışıyorum. Doğanın bize verdiği şifa gücü ortadadır. Ben gezerek insanlara bu hizmeti sunmaya çalışıyorum.
Kimi Kürt siyasetçiler, kimi aydınlar Türkçeyi okulda öğrendiklerini övünerek söylerler ki hiç de böbürlenecek bir durum değildir.
Türkçedeki en uzun tekerleme belki bu. Bu tarlaya bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya da bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye boz alaboz başlı pis porsuk dadanmış. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye de boz alaboz başlı pis porsuk dadanmış. O tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuk diger tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuğa demiş ki: Sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuksun? O da ona cevaben: Sen ne zamandan beri o tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuksan, ben de o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsukum, demiş!
Osmanlı'nın cami, medrese ve tekke gibi sosyal yapıları iyi tahlil edilerek ABD'de eğitim ve tebliğ çalışmalarının yapılması gerekir. Amerika'daki insanlar yumuşak Hıristiyan'dır, onlara Protestan denir.
Dünyada, tarih bilinci böylesine köreltilmiş başka bir toplum olmasa gerek. Osmanlı'yı, ortaya koyduğu köklü ve çok yönlü mirasıyla ve misyonuyla değerlendirmek ve anlamlandırmak yerine, sadece ya hamasi nutuklar atarak, ya da şaşırtıcı bir şekilde karalamaya çalışarak Osmanlı'yı anlayabilmemiz mümkün değildir. Oysa Osmanlı'nın mirasını ve misyonunu en çok bugün anlamamız gerektiğini düşünüyorum.
Osmanlı çökertilmişti ve yerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın iddialarına ve misyonuna sahiplenmediğini alenen tüm dünyaya ilan etmesine rağmen Batılı hegemonik güçler Türkiye'ye her zaman belli bir mesafeden ve paranoyak bir kuşkuyla bakmaktan geri durmadılar.
Orhun Abideleri'ni de Bosna'daki eserleri de ihya eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Dünyanın çeşitli yerlerinde Selçuklu'nun, Osmanlı'nın bizlere miras bıraktığı eserleri korumak da boynumuzun borcudur. Bu eserin restorasyonunda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Caminin süsü cemaatidir, inşallah bu camimizin cemaati bol olur.
Jön Türklerin uğrunda çalıştıkları Osmanlı milleti oluşturma hareketi boş bir girişimdir. Tek çıkar yol, milliyetçiliktir.