Benzer Sözler

Bak bana dikkatle. Sence ben militan mıyım? Sakallarımı yolsam, ahbaplarından mıyım? Geyik muhabbetine katılsam, söyle dostlarından mıyım? Neredeyim, sen neredesin? Sen ne boş bir kellesin! Sana dünyâlıklar ellesin, salıncaklarını tayfunlar yellesin!

Şimdi bu savcı da aynen o militanlar gibi Adalet Sarayı'nın önünde, Başsavcı ondan dosyayı aldıktan sonra çıkıyor bildiri dağıtıyor. Sen kimin savcısısın? Sen iddia makamısın. Kim adına? Millet adına. Sen nasıl böyle bir yanlış yaparsın. Sen nasıl olur da masum insanlar hakkında dosya düzenler, yalan yanlış dosyaları kalkıp da medyaya sızdırarak o insanları gölgelemeye, onlar üzerinde kara bulutlar estirmeye kalkarsın? Böyle bir yetki olamaz.

Sevginin ne olduğunu anlıyorum ve bu bir daha asla Hıristiyan olamama nedenlerinden biri. Aşk kendini inkar değildir. Aşk kan ve ıstırap değildir. Aşk oğlunu kendi özelliğinizi yatıştırmak için öldürmüyor. Sevgi nefret ya da gazabı değildir, milyarlarca insanı eziyete boyun eğdirir, çünkü egonuzu kızdırırlar ya da kurallarına uymazlar. Sevgi itaat, uygunluk veya teslimiyet değildir. Otorite, ceza veya ödüle bağlı sahte bir aşktır. Gerçek aşk, sağlıklı, korkusuz bir insan tarafından özgürce verilen saygı ve hayranlık, merhamet ve nezakettir.

… Kötü ressamları göklere çıkaran dergiler var, gazeteler var. Herkes tartışıyor, herkes anladığını iddia ediyor. Oysa sadece sevmek yeter de artar. Satıcılar tablolarımın arasında seçme yaptıkları zaman en iyi tabloyu göremeden geçerler genellikle. Remi gerçekten tutkuyla seven bir tek kişiye rastladım bugüne dek. Bu adam Bay Chocquet idi. “Resmi neden ve nasıl sevdiğimi bana anlatmasınlar, buna ihtiyacım yok” derdi. Açtığımız “impressioniste”ler sergisi sırasında içeri girmek isteyince: “Sakın ha ! Oraya girme !” demişler Bay Chocquet’ye. Bir yıl sonra tablolarımızın satışında kendisine Hotel Drouot’un, önünde rastladım. Argenteuil’de yaptığım tablolarımdan birini 100 franga almıştı. Bizi tanıştırdılar. Gözleri dolarak: “Bir yılıma yazık oldu” dedi. “Tablolarınızı bir yıl önce görebilirdim. Bu zevkten nasıl da yoksun bıraktılar beni…” Çünkü o zamanlar acımadan yargı giydiriyorlardı bize. “Anlamıyorum..” demiyorlardı. “Ahmakça, iğrenç” diyorlardı. Bu da bizi kışkırtıyor, bize cesaret veriyordu, çalıştırıyordu bizi.

Normal zekaya sahip bir insan olup biteni, dinlemeye takılanları, bakanların istifalarını, bilhassa Başbakan'ın 30 senelik dostu Erdoğan Bayraktar'ın açıklamalarını, Sayıştay raporlarını, yargıya apar topar gelen düzenlemeleri vs... yan yana koyarsa sonuçta pis kokuların geldiğini anlar. Bu iki kere iki dört kadar net.

Liste
Yükleniyor…