27 Mayıs’ın klasik ve sıradan bir askeri darbe olmadığı söylenebilir. Kurgusu aşağıdan yukarıya doğru düzenlenmiş, gençlik ve halk hareketleriyle bütünleşip kaynaşmış, ordu içinde devrimci-tutucu hesaplaşmasıyla yönünü saptamış, 1961 Anayasası’yla sosyal devlet kavramını toplum yaşamına geçirmiş, sendikal hakları anayasalaştırmış, yargıç bağımsızlığını sağlamış, sola örülen duvarları büyük ölçüde yıkmış olan 27 Mayıs’ın anlamı 12 Eylül’den sonra büsbütün ortaya çıkmıştır.
- Henüz kategori yok.
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
-
Hoffenheim-RB Leipzig Karşılaşması: 'Unbeliebtico' İdd…08.11.2025
-
Yorgun Borussia Dortmund'a Karşı HSV: Fikstür Avantajı…08.11.2025
-
Kastamonu'da Kayıp Anne ve Oğul İçin Kapsamlı Arama: A…08.11.2025
-
Kocaelispor - Galatasaray Rekabetinde Sarı-Kırmızılıla…08.11.2025
-
Kompany Liderliğindeki Bayern, Union Berlin Deplasmanı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Eski siyasi partilerin ileri gelenlerini evlerinde göz hapsine de alabilirdik. Ziyaretleri yasaklayabilirdik. Telefonlarını kestirebilirdik. Hatta evvelce işlediklerinden dolayı özel bir mahkemede mahkûm da ettirebilirdik. Bunu teklif edenler bulunmadı değil. Fakat ben hiçbirine itibar etmedim. O zaman belki hepsini kahraman edecektik. 27 Mayıs'tan sonra mahkûm edilenler ve idam edilenler şimdi kahraman olmadılar mı? Bunu düşünerek bu yolu tercih etmedim.
Eylülist Rejim, 12 Eylül öncesinin tüm değerlerini yasaklamayı temel ilke saydı. Bunların bir bölümünü baskılarla, bir bölümünü, yasalarla, bir bölümünü baskılarla, bir bölümünü tekelci ekonomik zorlamalarla gerçekleştirmeye çalıştı. Edebiyat ve sanatta ise, 12 Eylül öncesinin yaratıları tümden unutturan ve reddeden bir eğilim ortaya çıktı.
Eylülizm'i, büyük sermaye ile bütünleşmiş Kemalistlerin Kemalizm'in son kalıntılarını da kazıma dönemi olarak düşünebiliriz; Eylülist darbeden hemen önce, gelmekte olan askeri darbenin çok koyu bir İslamcı politika izleyeceği kestirimim de bunu haber veriyordu, artık gerçekleşmiş olduğunu hep biliyoruz.
'Süleyman Demirel' denince benim aklıma 1961 Anayasası'na, Mehmet Ali Aybar ve sendikacı arkadaşlarının Türkiye İşçi Partisi'ne, her türlü demokratik açılıma tahammül edemeyen, politik hoşgörüden yoksun, 'Bana milliyetçiler (sağcılar) suç işledi dedirtemezsiniz!' diye haykıran tekboyutlu bir politikacı geliyor.
Sayın Evren'in Türkiye'yi 12 Eylül ile beraber bir yıkıntıdan, çöküntüden kurtardığına canıgönülden inanıyorum.
12 Eylül'den sonra 48 mahkemede anamdan emdiğim burnumdan geldi. Parmaklarımızdan cereyanlar vererek bizi sorgulamaya tabi tuttular. 'Niye ayet okudun, niye hadis okudun?' dediler. Bir hoca bir ayet okumuş ne var bunda?
Göçmenlerin yüzde 40'ı geçimlerini üretime katkıda bulunmadan sosyal devleti sömürerek sağlıyor, topluma uyum göstermiyor, Almanya için yük oluyorlar.
Ben hiçbir zaman "Biz darbenin, 12 Eylül'ün mağduruyuz" söylemine ısınamadım. Biz 12 Eylül'ün hasmıyız. Biz onunla mücadele ettik, ona itiraz ettik, savaştık ama yenildik.
Şike Türkiye'de bir devlet politikasıdır ve 12 Eylül'de Kenan Evren'in bir Ankara takımını birinci lige çıkarmasıyla başlamıştır.
Tekel işçilerinin karşılaştığı olay sosyal bir devlet halinden çıktığımızın göstergesidir.
Parası olana bakarız, parası olmayan başının çaresine baksın. Yok böyle bir şey. Göreve geldik hastanelerden rehine toplanıyordu. Ama şu anda bir tane böyle rehine gösteremezsiniz. Niye? Benim vatandaşımı hastanede rehin alacak olanın alnını karışlarım. Yok böyle bir şey.
Gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla, 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız!
1980 yılında biliyorsunuz askeri darbe oldu. Ben Ecevit’in dış politika danışmanıydım. Darbeciler bana: “Biliyorsun, darbe yaptık. Vaziyeti Avrupa’ya izah edecek birine ihtiyaç var. Bunu da sen yapacaksın” dediler. Onlara verdiğim karşılık “Askeri bir darbe Avrupa’ya anlatılamaz” oldu. Bunu der demez canıma okudular. Aylığımı beş misli küçülttüler. Bildiğiniz parasız kaldım.
12 Eylül, herkesi ilgilendiren bir dönem. Bazılarının üzerinden geçti, bazıları olayın üzerinden atladı, bazıları kenara çekildi yanından geçip gitmesini bekledi. Ama herkes için çözümsüzlüktü 80 dönemi.
12 Eylül 1980'de askeri darbe sol kesimin üzerinden buldozer gibi geçtiğinde, insanlar hapishanelerde işkencelerde öldürüldüğünde İslamcılar hiçbir tepki göstermedi. Hatta işkence iddialarını soruşturmak için Avrupa'dan gelen heyetlere, zamanın İslamcı önderleri, 'Avrupalılara da ne oluyor? Bizim içişlerimize ne hakla karışıyorlar' diye millî bir damarla siyaset yaptı. Ne zaman ki İslamcıların kendileri mağdur olmaya başladı, o zaman demokrasinin gerekli olduğuna inandılar.
Yeni sivil demokrasiyi yaşatmak konusunda, Türkiye geçmişe oranla daha şanslıdır. Halkın büyük oranlı onayı ile cumhurbaşkanı seçilen sayın (Kenan) Evren, yeni dönemin teminatıdır. Kişiliğe dayalı ağırlığın büyük önem taşıdığı Türk siyasal yaşamında, İnönü'den sonra doğan boşluk, Evren ile doldurulmuşa benzemektedir. (25 Kasım 1982)