12 Mart Süleyman Demirel’i başbakanlıktan indirdi. Ancak, esas olarak Süleyman Demirel’in politikasını uyguladı. Demirel’in bütün rakiplerini, politika sahnesinden sildi. Türkiye İşçi Partisi’ni kapattı, İnönü’yü tarihin derinliklerine gönderdi. Necmettin Erbakan’ın partisini, kendisini İsviçre’ye ikamete raptetti. Şimdi daha kapsamlı bir askeri müdahalenin bunun tersini yapması mümkün. Tersi şu: Erbakan’ın temsil ettiği İslamcı-dinsel politikayı daha yoğun bir biçimde uygulamak.(1979)
- Henüz kategori yok.
-
Uzun Süreli Melatonin Kullanımının Kalp Sağlığına Olas…08.11.2025
-
Körfez'in Nefes Kesen Derbisi: Al-İttihad ve Al-Ahli K…08.11.2025
-
Yeşil Vatan Seferberliğiyle Geleceğe Nefes: Sinop ve S…08.11.2025
-
Arteta'dan Sunderland Maçı Öncesi Arsenal Değerlendirm…08.11.2025
-
Beşiktaş'ta Yeni Futbol Komitesi Göreve Başladı: Tammy…08.11.2025
-
Bundesliga'da Büyük Çalkantı: Bayern Serisi Bitti, HSV…08.11.2025
-
Juventus-Torino Derbisi: Serie A'da Zirve Mücadelesi v…08.11.2025
-
Marsilya'nın Gözü İsmail Yüksek'te: Fenerbahçe Satışa …08.11.2025
-
Atletico Madrid, Metropolitano'da Levante'yi Ağırlıyor…08.11.2025
-
Sunderland - Arsenal Karşılaşması Öncesi Kapsamlı Bakı…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
Benzer Sözler
Şimdi çok daha kapsamlı bir askeri müdahalenin tersini yapması mümkün. Tersi şu: Erbakan'ı Türkiye siyaset sahnesinden silip Erbakan'ın temsil ettiği İslamcı dinsel politikayı daha yoğun bir biçimde uygulamak.(1979)
'Süleyman Demirel' denince benim aklıma 1961 Anayasası'na, Mehmet Ali Aybar ve sendikacı arkadaşlarının Türkiye İşçi Partisi'ne, her türlü demokratik açılıma tahammül edemeyen, politik hoşgörüden yoksun, 'Bana milliyetçiler (sağcılar) suç işledi dedirtemezsiniz!' diye haykıran tekboyutlu bir politikacı geliyor.
Sadece iki gazeteyi ve yalnızca bir temel niteliğiyle ele almak yeterlidir. Hürriyet ve Cumhuriyet'in kısa ve temel işlevleri, bozmaktır; Hürriyet, halkı ve Cumhuriyet de aydını bozmakla görevlidirler. Buradaki 'görev' sözcüğü, her iki gazetenin de bunu bir tür varlık nedeni ve 'devlet görevi' saymaları nedeniyle uygun düşmektedir. Cumhuriyet, 1968-1976 dönemini ayrı tutarsak, içinde bir de 12 mart kesintisi var, hep aydını bozuyordu. Hürriyet için ayrık bir zaman göremiyoruz.
Eylülizm'i, büyük sermaye ile bütünleşmiş Kemalistlerin Kemalizm'in son kalıntılarını da kazıma dönemi olarak düşünebiliriz; Eylülist darbeden hemen önce, gelmekte olan askeri darbenin çok koyu bir İslamcı politika izleyeceği kestirimim de bunu haber veriyordu, artık gerçekleşmiş olduğunu hep biliyoruz.
Parlamento'ya on beş milletvekili sokmuş ve 'legal marksist' tondaki Türkiye İşçi Partisi'ni fiilen tahrip edenlerin hemen hemen tamamı şimdi, 'islamist' tandansta, ak-ist cephede ve pro-İsrael çizgidedir. Tabii medya'dadırlar. Tarih doğrulayıcıdır ve bilim ise, doğruları önceden haber verme kabiliyeti'dir.
İnsanlar her gün lahmacunu kolay kolay kabul etmezler. Gerçekten insanlar güzel şeylere layıktır. Ancak Türkiye’nin kapitalizmi, bundan sonraki dönemde işçi ve emekçiye yalnızca lahmacun vaat edebiliyor. Amma bunun da tek başına yetmeyeceğini bilmektedir. Bu yüzden lahmacunla birlikte işçi ve emekçiye, bir de ‘öbür dünya’ vaad edecek. Öyleyse, Türkiye, kendi iç dinamiğiyle, daha aşırı bir dinselliğin baskısı altına girecek.(1979)
Ben Genelkurmay Başkanı olarak hep Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le çalıştım. Demirel’in çok güzel bir sözü vardır. Şöyle derdi: “Türkiye’de en önemli kurum, TSK’dır. Allah korusun, TSK bir zaafa uğrar, bölünürse, Türkiye bölünür.” Bu çok doğru bir sözdür. Şimdi bunu yapmaya çalışıyorlar. TSK’yı bölmeye, yıpratmaya uğraşıyorlar. TSK aleyhine bir hava yaratmaya çalışıyorlar, onu hedef alıyorlar. Demirel’in bu sözünün ne kadar doğru olduğu anlaşılıyor.
— Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz... Sana, «Yahya Demirel devleti dolandırmıştır» da dedirtmek mümkün değildir, biliriz! Tabii, şu kanlı katilleri, şu alçak sürüsünü, şu namussuz alayını suçlamak için ağzından bir tek söz çıkmayacak.
Ve Süleyman Demirel, evlerinde çoluklarıyla çocuklarıyla boğazlanan Kahramanmaraş halkının kanlı cesetlerine bakarak konuşuyor: — Bana, "Sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor." dedirtemezsiniz. Demirel'in insanlığını anlamak için bu sözler yeter. Böylesi bir politikacıya bugüne dek ne dünya tarihinde rastlanmıştır ne de Türkiye'de! Demek iktidar hırsı insanların gözlerini ve vicdanlarını böyle karartabiliyor.
Karanlık günlerimin dostlarından biri Sayın Necmettin Erbakan'dır. Cezaevine düştüğüm an bana avukatını yollamıştır, ‘Ben Tuncay Bey için ne yapabilirim?’ diye sormuştur. Kendisine çok teşekkür ettim. Binlerce mektup aldım partisinin kadın ve gençlik kollarından. Cumhuriyet mitingleri sırasında, o insanları kızdırdığımı, korkuttuğumu o mektuplardan öğrendim, hepsinden özür dilerim diye karşılık yazdım. Bugün, burada yaptığımız şeyler de pek çok insanı kızdırıyor ve korkutuyor. Gelin, birbirimizle konuşabilme mesafemizi kaybetmeyelim.
Erbakan hocamızdan sonra, Saadet Partisinde görev yapan kardeşlerimiz, sâdece iktidarı tenkit etmekle yetindiler. Böyle olunca, ahlâki ve mânevî değerleri savunduğu için, Saadet Partisini destekleyenlerin desteği azaldı. Bu destek azaldığından dolayı, bir önceki seçimde Millet Vekili çıkaracak kadar oy aldığımız illerde, seçim işbirliği dolayısıyla baraj uygulanmadığı halde, aynı oyu alamadığımız için Millet Vekili çıkaramadık.
Hanımlar... Hanımlar, Tansu Hanım'la uğraşmayın. Tansu Hanım'ın bir haftalık ömrü kaldı. 28 Aralık sabahı Tansu Hanım yok! (Alkışlar) Ama... Ama dikkat edin, Tansu Hanım'dan kurtulurken Hoca'ya (Erbakan) yakalanmayın!
Tayyip Erdoğan‘ı 12 Eylül doğurdu! Erdoğan, 28 Şubat’tan çok önce ABD’nin adayıydı. Aydınlık dergisi, 21 Ekim 1996 tarihli sayısında, yani 28 Şubat 1997’den önce bile şu kapakla çıkmıştı: “Abramowitz Tayyip’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor.”
İkisinden de randevu talep ediliyor. Tesadüf bu ya, ikisi de saat 10.00'u vermişler. Adamcağız rica etmiş, birisi değiştirsin... Başlamışlar, "O değiştirsin, o değiştirsin." diye. Sonunda ikisi de değiştirmemiş. Bakın hâlâ daha büyüklük kompleksi içindeler! Ne olur? Biri, "11.00'de gel." dese ne olur? Hayır! İşte milletin böyle kin içerisinde birbirlerinin boğazına sarılanlara artık tahammülü kalmadı!