Tarihi Şahsiyetler

(Enver Paşa hakkında) Kafasız, cahil, aptal, ahmak, hırslı, helvacı kabağı kafalı, kuş beyinli, kara cahil, Samatya'nın tulumbacıları seviyesinde, Umumf Harpte bin bir halt yemiş, Rus delegesi gibi, vatana hıyanet içerisinde, meflilç, ilim ve tahsilden behresiz, kendini mümtaz bir makluk zanneden, sözleri ve konuşmaları tamamıyla çocuk sözü ve mantığı olan, helvacı kabağı kafalı ve hatta irtikapçı, yani rüşvetçi!

Abdülhamid ne tilki idi. Mithat Paşa ve Namık Kemal’e de böyle yapmış, fırsat bulunca birinin kafasını kesmiş, diğerini sürmüştü. Abdülhamid’in çok korkak bir adam olduğunu o vakit gözümle gördüm. Abdülhamid hilekar bir insandı. Pek cahildi. Padişah olmak için hileler yapmış, o vakit ki işbaşlarına hürriyet ve meşrutiyet vaat etmişti. Padişah olunca Meclis’i fesh ve hürriyetçi ricali nefy etmişti. Etrafına kendi gibi cahilleri toplardı.

Bu Fevzi tuhaf bir adamdır. Adı Mustafa Fevzi'dir. Kavaklı Fevzi derler. Meşrutiyetin ilânı zamanında Manastır'a hürriyetperverleri vurmak için Abdülhamid tarafından gönderilen Boşnak Şemsi Paşa'nın evinde yetiştirdiği biridir. Bu te'dibe gelen Şemsi Paşa ile beraber, onun erkân-ı harbi olarak Manastır'a gelmiştir. Atıf, Şemsi Paşa'yı orada arabasında vurduğu vakit Mustafa Fevzi de aynı arabada Şemsi'nin yanında idi. İttihadcılar Fevzi'yi yakalayıp tevkif etmişler. Fevzi: «Ben size de hizmet ederim» demiş, serbest bırakılmıştır. Fevzi Paşa pek az lâkırdı söyler. Hiç dostu yoktur. Düşmanı da yok galiba. Kimse ile konuşmaz, ülfet etmez. Sade resmî işiyle meşguldür. Uzunca boylu, esmer, şişmancadır. Çok üşür. Kış oldu mu, kalın üç-dört fanila, üstüne yelek, üstüne hırka, ceket, kaput giyer. Bu kadar yükü nasıl taşır bilmem. Üstüne-başına hiç bakmaz. Pislik içindedir. Galiba saçını bile taradığı yok. Ay olur tıraş olmaz. Bıyık sarkık ve birbirine karışık. Bu hal ile yüzü tuhaftır. Hele kat kat fanilâ, hırka ve elbiseden vücudu hantal, porsuk bir manzara alır. Tırnakları uzun ve içi simsiyah pislik. Sigara, kahve, içki içmez. Beş vakit namazındadır. Bir hikâyesini anlatayım: Bir yâveri vardı. Bu yâver tanıdığım Demokrat Mustafa adında birinin kardeşi idi. Yâver bir gün bana anlattı: «Bizim Paşa bir iki aydır kaşınır. Gittikçe fazla kaşınır. Kaşınıyor, fakat bir şikâyet ettiği, bir şey yaptığı da yok. Kaşındığının farkında değil gibi duruyor, gittikçe fazla kaşınmağa başladı. Hele geceleri iki vücudunda kürek çeker gibi, bir düziye harekette. Aklıma geldi. «Galiba paşa uyuz oldu» dedim. Kendisine söylemek istedim. Cesaret edemedim. Acıyorum da. Nihayet baktım ki, hali fena. Bir gün: «Paşa, siz çok kaşınıyorsunuz. Kendinizi hekime gösterseniz iyi olur.» dedim. «Sahi... Ben kaşınıyorum değil mi? Bir doktor çağır!» dedi. Çağırdım. Doktor uyuz olduğunu söyledi. Uyuz bütün vücudunu dehşetli kaplamış. Kükürt merhemi verdi. Kurtuldu.» Bu vak'a şayanı hayret bir şeydir. Fevzi'yi gayet iyi tasvir ve tahlil eder: Bu adam iki aydır kaşınıyor da, farkında değil. Hem uyuz kaşınması müthiş şey. Farkında olmamak, iz'aç olmamak mümkün olmaz. Buna göre, demek Fevzi, gayet duygusuz, lâkayd, vurdumduymaz, bir işin farkında değil. İhmalci inisiyatifi olan âri bir adamdır. Hakikaten bütün işlerinde hayatında böyle bir adamdır.

Liste
Yükleniyor…