Tarih

-Osmanlı’ya atıfta bulunarak- sıkacaksın boğazını. Bir sıkımlık canı var. Göreceksiniz, donanmamızın Çanakkaleyi geçip Marmaray’a girdiği haberi bile yeterli... Padişah, sarayında ne yapacağını şaşırır, iki mermi ile çatısını başına yıkarım. İstanbul’un bir ucundan bir ucuna bir çıra gibi yanacağı korkusu, onların akıllarının başlarından uçup gitmesi için kafi.

Geçmişi tarihsel olarak dile getirmek, o geçmişi "gerçekte nasıl olduysa, öyle" bilmek değildir. Buna karşılık, bir tehlike anında parlayıverdiği konumuyla, bir anıyı ele geçirmek demektir.

Bu 'cahiliye döneminde', ilk ve ortaöğrenimini gören, benim gibi bir genç; Türkiye'nin, Ermeni sorunu diye bir sorunu olduğundan, kesin olarak 'bihaberdi'. Tüm arkadaşlarım da, aynı durumdaydı. Ne 'tehcirden', haberimiz vardı; ne 1915'te, yaşanan acılardan. Oysa, şimdi başımızı geriye çevirdiğimiz zaman, görüyoruz ki; başta Fransa ve ABD olmak üzere, pek çok 'Batılı ülkede'; Türkiye'nin aleyhine, 'cadı kazanları', kaynatılıyormuş. Konudan öylesine 'bihaberdik' ki; tarihçilerimiz de, bu konudaki 'suçsuzluğumuzu', ya da, en azından, bir 'soykırım' olmadığını, gösterecek kanıtları, gün ışığına çıkartma konusunda gayret etmiyorlardı.1971 yılında; bir 'değişim programı' çerçevesinde; ABD'ye, bir üniversiteye gidince, Ermeni 'diasporasının' çalışmalarından haberdar olmuş ve çok şaşırmıştım. Benim bildiğim yakın tarih, böyle değildi...

Kemalist Devrim'in özü, felsefe olarak Tanrı egemenliğine dayanan bir monarşiden, halk egemenliğine dayanan bir cumhuriyete geçilmesi; iç siyaset amacı olarak monarşik iktidarın 'kaderci kulları' yerine çağdaş bir cumhuriyetin 'onurlu vatandaşlarını' oluşturmak; dış siyaset amacı olarak da 'tam bağımsızlıktan kesinlikle ödün vermeden', karşılıklı çıkar temeline dayanan eşitlikçi ilişkiler kurmaktı. Tüm Kemalist devrimler aslında bu amaçlara yöneliktir.

Liste
Yükleniyor…