siyaset

Size sormak isterim. Bundan 10 yıl önce böyle bir komisyon kurulabilir ve orada sorular sorulabilir miydi? Ne zaman bu soruyu sorsam, aklıma hep Susurluk Komisyonu gelir. Komutanların "Bizi nasıl olurda davet edersiniz?" diye davetiyeleri geri gönderdikleri günleri hatırlarım.

Şapkamızı da alıp gitmedik. Milletin verdiği emaneti başımızın üstünde, çok aziz bir hatıra olarak tuttuk. Başımızın üstünde taşıdık. ‘Asla yere düşürmeyeceğiz’ dedik. Dik durduk ve eğilmedik. Askeri bürokrasiye o gün gereken cevabı verdik.

Kolonilerinizin [sömürgelerinizin] korunması büyük bir çıkardır; ancak bu çıkar Anayasanıza göre görecelidir ve ulusun ve aynı zamanda kolonilerin yüksek çıkarı sizin özgürlüğünüzü korumanızdır ve bu özgürlüğün temellerini kendi ellerinizle baltalamamanızdır. Öyle değil mi? Onları özgürlüğünüzü kaybetmek pahasına elinizde tutuyorsanız, çürüyüp gitsin kolonileriniz. Evet, kolonilerinizi kaybetmekle, onlara mutluluğunuzu, onurunuzu, özgürlüğünüzü feda etmek arasında tercih söz konusuysa, tekrar ediyorum: çürüyüp gitsin kolonileriniz!

Bir politikacının kafasında doğabilecek en ölçüsüz düşünce, bir halkın başka bir halka kendi yasalarını ve anayasasını benimsetmek için, elinde silahla onun ülkesine girmenin yeterli olacağına inanmaktır. Kimse silahlı misyonerleri sevmez ve doğanın ve sağduyunun vereceği ilk fikir, bu kişileri düşmanlar olarak geri püskürtmek olacaktır.

Bugün ülkemize karada ve denizde ikinci Sevr’i dayatmalarının da bu kuralla ilgili olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Türkiye kendisini güçlendiren bu değişim, silkelenme sürecinden geçmeseydi şüphesiz yumuşak bir Sevr’e dönüş etabına sokulacaktı. Bunlar bize reform, AB üyeliği süreçleri diye yutturulacak, vatandaş ikna edilmeye çalışılacaktı.

Liste
Yükleniyor…