#yobazlık

Türkiye'de yobazlık, neo-liberalizm ve post-modernizmin eş zamanlı yükselişi, moda tabirle büyük bir "sinerji" ve bir düşünce biçimi yarattı. Bunlar hep birlikte Cumhuriyet'in "yapısökümü"nü gerçekleştirdiler. Bu arada, AKP iktidarına en büyük hizmeti sunan tarihçiler de “büyük anlatı” olarak gördükleri Cumhuriyet tarihini küçük anlatılara, fragmanlara indirgeyerek kafamızın ta içine yerleştirdiler.

Adam İngilizin dokuduğu kumaştan elbiseyi giyiyor. Alman malı lokomotifin çektiği trene biniyor. Namaz vaktine ne kadar kaldığını cebindeki İsviçre malı saate bakarak kestiriyor. Odesa'dan getirilen Rus unundan yapılma ekmek yiyor ama şapkayı giyince kâfir olacağını sanıyor. Bu karanlık, donmuş, hasta kafayı yenmemiz gerek. Çünkü bir an dalsak, bu kafa devreye girer, halkı yine kendine benzetmeye, ortaçağa çekmeye kalkışır. Onun için yarımız uyusak, yarımız uyanık durmalıyız.

Halife Memun zamanında her türlü fikir ve felsefenin nasıl serbestçe dile getirildiği malumunuzdur. El Maarri ve El Hayyam gibi dinsiz sayılabilecek adamlar hiç bir takibata uğramamıştır. Onların o zaman yazdıkları bugün yazılamaz, doğrudur. Bu yobazlık müslümanların kendilerine olan güvensizliklerinden geliyor. Aykırı bir fikre tahammül edemiyorlar. Çünkü hakiki olarak ne dini biliyorlar, ne de uyguluyorlar.

Büyük bir çoğunlukla iktidara gelen ve hükûmet olan Demokrat Partinin almaya başladığı bazı kararlar ve yaptığı icraat, bizim gibi Atatürkçü gençler üzerinde bazı olumsuz etkiler yapmaya başlamıştı. Bunların başında Türkçe okunan ezanın yeniden "ezanı Muhammedi" propagandası ile Arapçaya dönüştürülmesi oldu. Bunun maksadı açıktı. Yobaz ve gerici, tutucu zümreyi memnun etmek ve onların desteğini sağlayarak uzun süre iktidarda kalabilmek. Ne Celâl Bayar ne Adnan Menderes ve ne de birçok bakan ve milletvekili dinine düşkün, beş vakit namaz kılan, oruç tutan kişiler değildi. Kaldı ki Atatürk'ün döneminden gelmiş bir hayli bakan ve milletvekili aralarında mevcuttu. Kur'an-ı Kerim'i iyi etüt etmediklerinden ve dini politikaya alet etmek istediklerinden dolayıdır ki bu kararı aldılar.

Osmanlı tarihinin bir "taleb-i ulûm" devri vardır. Medreselerinde artık ders okunmaz. Sokaklar ikide bir sarıklı delikanlı kalabalığı ile dolup taşar. Her bahane ayaklanmak için bir fırsattır. Bizim de bildiğimiz son zamanlarında medreseler asker kaçağı sığınağı idi. Otuzla kırk arasında yıllanmış yobaz takımına sık sık rastlardık. Bunlar ayaklanmalarda elebaşları idiler.

İnsan, özellikle çocuk duyu organlarının tümü, çevreyi tanımayı, neden sonuç ilişkisini öğrenmeyi, dünyanın neresine giderseniz gidin başka bir insanla anlaşacak, tartışacak; ona bir şeyler verecek, bir şeyler alacak şekilde evrimleşmeyi öngörmüştür. Bu kanallar eğitimsizlikten ya da zorbalıkla ya da yobazlıktan dolayı kapatıldığı oranda kişinin çevreyle bağlantısı zayıflar ya da kesilir. Bu nedenle dogmatikler yeni ortamlarda kendilerini hep huzursuz olarak görür; kendi gibi olmayanları da tehdit algılar.

Liste
Yükleniyor…