- Henüz kategori yok.
-
İzmir'de Şiddetli Sağanak: Foça İlçesinde Cadde ve Sok…11.11.2025
-
Kapalıçarşı Odaklı Kara Para Aklama Operasyonunda Dörd…11.11.2025
-
Kastamonu'daki Kayıp Anne ve Oğul Dramında Acı Gelişme…11.11.2025
-
CHP Kurultay İptal Davası Reddedildi: Mahkeme Gerekçes…11.11.2025
-
Aydın Ünal'ın Kaldırılan Atatürk Yazısı ve Toplumdaki …11.11.2025
-
ABD Bütçe Anlaşması ve Faiz İndirimi Beklentileriyle A…11.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Eleme Heyecanı ve Değişen Format…11.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Yeni Haftanın Heyecanı, Format D…11.11.2025
-
Öğretmen Adaylarının Atama Çıkmazı: Siyasi Bağlantı İd…11.11.2025
-
Vakıf Faktoring, Güçlü Halka Arzı İle Yeni Döneme Başl…11.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#toplum
Kurdun çocuğu nihayet kurt olur. Demek Bülent de artık asaletini, Gülsüm'le arasındaki büyük insanlık mesafesini idrake başlamıştı!..
Fikret, galiba yanlış terbiye edilmişti. Çirkin bir kalbin içine uyanık bir ruh koymak niçin? Beğenilmediğini, her yerde, her şeyde ihmal edildiğini daha çabuk fark etsin diye mi? Çirkinin ağzındaki güzel söz, acizin ağzındaki haklı söz kadar boş, faydasız bir şeydi.
Kendi köşesinde çalışan, belki de kendi halinden, hayatından memnun olan insanlarda olmayacak birtakım arzular ve isyanlar uyandırmak doğru mu?
Kafaları değiştirmeden idareyi değiştirmek öyle pek tamah edilecek bir netice vermiyor.
Kanun bana damga vurdu. Namuslu insanların arasından sürüp çıkardı. Bütün sevdiklerimin yabancısı oldum. Bu gece, bu serseriler arasında geçirdiğim iki saat, bana anlaşılmaz bir sükûn ve kuvvet verdi. Acaba ben, sahiden bu âlemin adamı mı oldum? Bilmiyorum. Fakat, muhakkak olan şu ki: insan, kimin yanında yüz karası yoksa, kimin yüzüne çekinmeden bakarsa, kendini ona yakın buluyor...
Bir toplum; kendi hayatına; çocuklarının yaşamına... istikbaline... kendisinin, ailesinin, yakınlarının, dostlarının sevdiklerinin, ülkesinin ve milletinin barış ve huzuruna kastedenlerin; kim olduklarını?.. Ne yaptıklarını?.. Neyi amaçladıklarını?.. Niçin insanların canını acımasızca aldıklarını bilmek durumundadır... Bunları bilmek; en azından geleceği kurtarmak demek...
İnsanları kusurları, zaafları, hattâ bütün kötülükleri ile kabul et. İstidadı varsa ıslahına çalış, yoksa haline bırak, kaderini takip etsin.
Bizler hiçbir şeyden şüphe duymuyoruz. Üretici olamıyoruz. Bizler sadece bekliyoruz. Vali tebdili kıyafet giysin Denizli'yi kurtarsın. Başbakan Türkiye'yi kurtarsın. Böyle bir şey yok. Kurtarıcı halktır. Halkın örgütlü gücüdür, halkın katılımıdır. Problemler bu şekilde çözülür. Ama biz hep kurtarıcı, kurtar bizi ana, kurtar bizi baba gibi yetişme tarzımızdan kaynaklanan beleşçi bir yaklaşım içindeyiz. Bu nedenle bizden dinamik bir yapı, dinamik, özgür, üretken beyinler çıkmıyor.
Bizim yetişme tarzımızda, eğitim sistemimizde yasakçı bir anlayışı var. Tartışma, sorgulama, araştırma ve eleştiri yok. Ezilmiş, bozulmuş, yasaklanmış, kalıplara sokulmuş, siyah beyaz dediğimiz mutlak doğrularla yatıp kalkan bir kültür, eğitim sistemimiz var. Biz halk olarak mutlak doğrulara teslim olmuşuz. Halbuki ne sosyal alanda, ne teknik alanda mutlak doğru yoktur.
Herkes sisteme teslim, yeniden yapılanma için eylem yok. Halkın talebi yok. Halkımız duyarsız, ilgisiz. Çarkıfelek'e, Sibel Can'a gösterdiği ilgiyi değişime göstermiyor. Siyasi iktidar bindiği dalı neden kessin? Duyarsız yığınlar kendi varlığının farkına varmadı, çünkü örgütlenemedi. Bana sorarsanız millet sınıfta kaldı. Halkımız korkuyor çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra duyarsız oluyor. O kadar ki; kendisine zararlı olan yiyecek ve içecekleri söylüyoruz adam anlamıyor. Beyaz ekmek yeme, beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir diye anlatıyoruz, adam yine gidip beyaz ekmek alıyor. Boyalı içecek içme diyoruz, tabii içecek, ayran iç diyoruz adam anlamıyor. İçki, sigara tüketimi ve kumar oynamada dünyada dördüncüsüyüz. Bu muazzam halktan ne beklenir!
Atçalı Kel Mahmut 1826'da hademe olarak çalıştığı valiliği basar ve kendini vali ilan eder. Buna ilk demokrasi girişimi deniliyor. İşte ilk demokrasi girişimi böyle olursa, bugünün demokrasisi de böyle olur.
Bizde demokrasi talebi yok; bu yüzden de antidemokrat adamlar istedikleri gibi at koşturuyorlar.
Nereye götürülüyor bu toplum Allah aşkına! Dikkat edin, açık söylüyorum: Piçlerin yetiştirilmek istendiği bir toplum meydana getirilmek isteniyor!
Hırsızlık babadan evlada geçer. Evlattan babaya değil. Dolayısıyla yönetimlerde hırsızlık, yukarıdaki üst yöneticilerden alttaki yöneticilere, oradan da halka yansır.
Ferdi veya kollektif bir iradenin kararına faşist tarzda başvurmak. Bu evrensel inkarın dışında bir çıkış yolu.
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki çiçekler bereketli topraklarda, iyi yağmurlarla büyümek yerine çiçeklerden beslenerek yaşamaya çalışıyor.
İnsanlar hiçbir şey hakkında konuşmuyorlar. Giyimden, arabadan söz ediyorlar. Konuşulan şeyler hemen hemen hep aynı, değişik hiçbir şey yok.