Değişmez dini kuralları yaşam tarzı olarak kabul eden toplumlar çoğunlukla merak duygularını bastırır. Çocukken anne babamıza, “Tanrı var mı yok mu” diye sorduğumuzda ya bize vurmuş ya ağzımızı kapatmışlardır.
- Henüz kategori yok.
-
Çanakkale'de Yoğun Yağış Dönemi Başlıyor: Hafta Ortası…10.11.2025
-
Zuhal Topal'la Yemekteyiz'in Renkli Yarışmacısı İman D…10.11.2025
-
Başkent EDAŞ'tan Ankara Elektrik Kesintisi Duyurusu: H…10.11.2025
-
Futbol Bahis Soruşturması Kapsamında Eyüpspor Başkanı …10.11.2025
-
Giresun Bulancak Belediyesi Hangi Partinin Yönetiminde?10.11.2025
-
İstanbul'da 10 Kasım Pazartesi Elektrik Kesintileri: B…10.11.2025
-
Konya'da Duyulan Şiddetli Patlama Seslerinin Nedeni Be…10.11.2025
-
Müge Anlı'da Şoke Eden Vurgun: Kızları Ev ve Araba Sat…10.11.2025
-
Ede'de Acil Ambulans Sevkıyatı10.11.2025
-
Gelin Evi'nde 150 Bin TL'lik Büyük Ödül Sahibini Buldu…10.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#sorgulama
Tercih sizin: Ya sömürü düzeniyle çatışmayı göz alamayarak anlamadan –ot gibi- yaşarsınız ya da tehditleri göğüsleyerek bu yaşamı anlayarak derinliğine yaşarsınız.
Değişmez dini kuralları yaşam tarzı olarak kabul eden toplumlar çoğunlukla merak duygularını bastırır. Çocukken anne babamıza, “Tanrı var mı yok mu” diye sorduğumuzda ya bize vurmuş ya ağzımızı kapatmışlardır. Eğer bir çocuk, daha o çağda bazı şeylerin yasak olduğu için düşünülmemesi gerektiğine alıştırılmış ise o çocuğun artık ileride bir doğabilimci olarak yetişmesi mümkün değildir. Değişmez inanç kurallarını ilke kabul eden bir düşünceyle bilim yan yana yürüyemez.
Bildiğiniz gibi, bir buçuk yılını bir din adamının ailesinde geçirdim ve neredeyse her Salı, tanışmak için en büyük, en ciddi ve en etkileyici vaizi duydum, ama aklımda hiçbir etkisi olmadı.
En kutsal gerçekleri düşündüğünüz hemen hemen her şeye tamamen kafir olmaya devam ediyorum.
Günümüzün geçerli inançlarını yarıp öteye fışkırmayan bir uygarlık, çok sınırlı bir ilerleme döneminden sonra kısırlaşmaya mahkumdur.
İnsanları aptal yerine koyup onlara öbür dünyada cennete ya da cehenneme gideceklerini söylemek bence saçmalığın en büyüğü.
Bizler, insanların düşünebildiğini nezaketen varsayarız. Aslında bunun da sorgulanması gerekir.
Şimdi nedir sanki yaşadığımız, hangi tutsaklığın gecesidir bu, hangi bağımsızlığın yarım sabahı.
Türkiye’de bir sürü mahalle var ve herkes mahallesinin liderine kayıtsız şartsız biat halinde...Ve verilen emri sorgulamadan yerine getirmek... Özgür, bağımsız hareket etmeyi bilememek, becerememek... Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyememek... Eleştirememek, eleştiriye tamamen kapalı olmak...
Gençlerimiz ihtirassız, hatta heyecansız; gençlik birtakım meselelere açılmak, onları hararetle yaşamaktır. Boşlukta ne san'at eseri, ne de fikir olur. En dışımızda görünen bilgi bile içimizde yaşayan bir azap şeklinde olmalıdır. Mektep bitirmek için mektep bitirilmez. Her genç enginde bir gemi gibi her an kendi kendisine "Ben neyim?" "Niçin buradayım?" "Ne yapmak istiyorum?" sualini sormalıdır. Bunu yapmayan genç hiçbir zaman genç olamayacak bir ihtiyardır. Yani ölü olarak yaşamayı kendiliğinden kabul etmiş demektir.
Sokrates hayat derken kastettiği hem kendi hayatı hem genel olarak insanın hayatı. Sorgulanmayan, üzerinde düşünülmeyen bir hayat yaşanmaya değmez.
İnançta birlik olmak, önemli midir? İnsanlar binlerce yıl dünyanın evrenin merkezinde olduğu yönünde aslında yanlış olan bir görüşü paylaştılar da ne oldu?
Din konusunu fazla yakından incelemek, kafirliğe meyletmemize yol açacağı için engellenmiştir.
Geçmişin tanrılarıyla günümüz tanrıları birbirini tutmadığı gibi, bu sayısız tanrılar insana da yabancı!. Bir diyorlar göğün bir ucunda, bir diyorlar her yerde!.. İnsan her şeyden önce sorucul bir yaratık. Yaralıya açılan bir yaratık. Yadsınacak tanrı olmayınca, tanrıtanımazlık yok olur!..
Eğer özgür Hindistan için savaşan atalarımız şimdi hayatta olsaydı onların yüzüe bakabilir miydik? Dedelerimiz böyle bir Hindistan hayali mi kurmuşlardı? Böyle bir Hindistan için mi savaşmışlardı?
Sokrates, tanıdığı tek şeyin hiçbir şey bilmediğini söyleyerek muhataplarını kızdırmayı severdi. Bu konuda derin bir içgörü var, çünkü gerçek cehaletten daha tehlikeli olan şey, bilgi ve anlayış yanılsamasıdır. Böyle bir yanılsama bol ve felsefenin ilk görevlerinden biri - Platon'un Meno'sunda Sokrates'in eğlenceli bir şekilde gösterdiği gibi - kendimiz ve dünya hakkındaki şeyleri bilmek için iddialarımızı araştırmak ve yanlış ya da karışık oldukları takdirde ortaya çıkarmaktır.
"Diğer bilim adamları neden vejetaryen değil sizce?" Sorusuna verdiği yanıt:
Ben de kendime sıklıkla neden büyük çoğunluğun vejetaryen olmadığını soruyorum. Sanırım cevap, çoğu insanın öteden beri gelen et yeme pratiğini sorgulamaması. Bu insanların çoğu, hayvanları ve çevreyi önemsiyor, bazıları derin bir şekilde hatta. Ama bir sebepten dolayı -alışkanlıkların gücü, kültürel normlar, değişime direnme- duyguların davranış değişikliğine dönüşememesiyle ilintili olarak ortada bir bağlantısızlık var.