#sanat eleştirisi

Ben Almanca bildiğim için öncelikle Almanya’ya, İngiltere’ye, Avusturya’ya hemen hemen her ay gidiyorum, oyun seyretmeye. Dizilerden biraz para kazanınca edindiğim bir lüks ve çok memnunum bundan. Hem tiyatroya olan inancım arttı hem de moralim bozuldu. Çünkü bu saydığım ülkelerde çok ciddi yapılıyor bu iş. Sadece eğitim açısından değil, yaklaşım açısından falan da... Bir kere dedim ki bizim çok iyi yönetmenlerimiz var, oyuncularımız, müzisyenlerimiz var. Niye bizim böyle evrensel bir tiyatromuz yok? Bir kere bizim kendi tiyatromuz yok. Ancak Türkiye’de tiyatrodan bahsedilebilir, Türk tiyatrosu diye bir şey yok. Bir tiyatronun Türk, Macar, Alman, İngiliz olabilmesi için kendi üslubunun olması gerekir. Biz Fransızlar kadar güzel Moliere, İngilizler kadar güzel Shakespeare oynuyoruz. Kendimiz gibi oynadığımız bir şeyimiz yok. Çünkü eski olan, geleneksel olan her şeyi kötü, yanlış, geri diye atmışız bir kenara. Yeni bir şey de üretememişiz, bu yok. Mesela Avrupa Tiyatrosu’nda şu anda metnin önemi gitgide azalıyor. Neredeyse üçte ikisine kadar, bazen yarısına kadar kesiyorlar oyunu. Artık günümüz insanı, Instagram'da tanışıyor, engelledi diye ayrılıyor kızdan yani. Uzun uzun tiratları falan dinleyecek hali yok insanların. Anlatabiliyor muyum? E o zaman ne? Durumları oynayın. Durumları oynadıkları zaman, hiç lisan bilmeyen bir insan bile oyunu anlayabiliyor.

Kemal Sunal günümüzün Nasrettin Hoca'sıdır. Çok zeki bir sanatçıydı. Onunla beraber olmak, konuşup şakalaşmak çok hoşuma giderdi. Bir gün Hilton'un lobisinde oturuyoruz. Gözü bir yere takıldı. Baktım. Altmış yıllık müzik birikimimizin üzerine çökmüş, Lübnan'dan, Arap'tan yürüttüğü şarkılarla bir anda çok meşhur olmuş bir arabeskçiydi. Asansöre bindi. Yukarı çıktı. Kemal Sunal "Bu herif gibiler" dedi, ancak asansörle yükselir.

Liste
Yükleniyor…