Kürt meselesi bu ülkede salt Kürt meselesi değildir. İçinde, bütün bu ülkedeki sömürüyü, tarihi sömürüyü, tarihi zulmü, ceberrut devleti, tekçi anlayışı, ötekileştirici yaklaşımı, gayrieşitlikçi zihniyeti, tümünün vücut bulmuş halidir.
- Henüz kategori yok.
-
Lando Norris Sao Paulo Sprint'i Domine Etti, Piastri'n…08.11.2025
-
West Ham United, Burnley Karşısında Kritik Maça Çıkıyo…08.11.2025
-
Türk Telekom - Karşıyaka Maçı Öncesi: Yükselişteki Baş…08.11.2025
-
Bundesliga: Union Berlin, Zirvedeki Bayern Münih'in Ye…08.11.2025
-
Amedspor Taraftarından Hatayspor'a Sıcak Karşılama, Gö…08.11.2025
-
LaLiga'da Kritik Randevu: Sevilla ve Osasuna Düşüşü Du…08.11.2025
-
Hull City Zirve Takibinde: Art arda Gelen Galibiyetler…08.11.2025
-
Rochester Adams, Stoney Creek'i Yenerek Bölge Şampiyon…08.11.2025
-
Kompany'nin Rekor Peşindeki Bayern Münih'i Union Berli…08.11.2025
-
Ankara'da Elektrik Kesintileri: Başkent EDAŞ'tan Şebek…08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#ötekileştirme
Genel bir sistem içinde değerlendiremiyorsun ki. Kendi kendine baş etmeye çalışıyorsun. Erkek egemen sistemi dert edinmiyorsun okuyup öğrenmeden önce. Geleneksel olarak öğretilen kadın erkek rollerini devam ettiriyorsun ve bu sistemin içinde kalarak sorunları çözmeye çalışıyorsun. Ama Esenler’de çalışmaya başladığım dönemde, 98’de 20’li yaşların başındaydım ve orda şunu farketttim. Bu sistemin sana yaptığı en kötü şey: kendi cinsini, hemcinsini sevmeye izin vermiyor sana. Nasıl ki bu erkek egemen sistem kadını kendisine yabancılaştırıyor, rol modeli olarak erkeği alıyor, fark ettim ki kadınlar da aslında kendisine bir rol model erkek seçiyor, kendi hemcinsiyle sürekli kavgalı hale geliyor, yaşanan kişisel, ailevi, ilişkisel sorunlarda aslında hep kendi hemcinsine suç buluyor, sorun çıkartıyor. Erkeği sorgulamıyor. Gelin kaynana ilişkilerinden tutun anne kız ilişkilerine, kardeşler arasındaki ilişkiye, önce kadınlar arasındaki, sonra da kadın-erkek bütün ilişkilere daha dikkatli bakmaya çalışıyorsun. Nasıl bir hiyerarşi kurulduğunu, kadınların bu sistem içinde nasıl ötekileştirildiğini, yok sayıldığını farklı biçimlerde fark ediyorsun. O yüzden kendi açımdan Esenler’deki kadın komisyonunu devrimsel ikinci süreç olarak görüyorum.
Kimimiz destek göremeyince arayışımızdan vazgeçerken kimimiz ise yalnız kalma, deli gibi algılanma veya ötekileştirme ihtimallerine rağmen arayışımıza devam ediyoruz.
Bugün İtalya, Fransa, Hollanda, Avusturya, Almanya başta olmak üzere neredeyse tüm Avrupa’da tıpkı Endülüs’te olduğu gibi, Müslümanları, Yahudileri ve tüm yabancıları dışlayan, ötekileştiren ve Avrupa’dan sürmek isteyen çok kuvvetli bir rüzgâr esiyor.
Sorun, kendimizi doğanın parçası olarak görmememiz. Kertenkele, dut ağacı, domuz kadar doğalız. Doğa bizden öteymiş, ayrı canı varmış, hatta canı yokmuş gibi davranıyoruz. On binlerce yıl süren avcı toplayıcı dönemimizde, kısmen de tarım toplumunda böyle değildik. Sanayileşmeyle birlikte doğayı ötekileştirdik. Canına kıyar olduk. Yaşadığımız bir geçiş dönemi.
Başka canlılara ‘ille ben’, ‘önce ben’ aymazlığımızda yaptıklarımızın yeni farkına varıyoruz. Acıtıyor, utandırıyor, öfkelendiriyor. Buradan yola çıkıp, türümüz olmasaydı dünya kurtulurdu demek kolay. Kolay olduğu kadar bizi umutsuz kılan, kötümserliği besleyen bir tutum. Salgın hastalıklar gibi yayılan, bizi edilgenliğe sürükleyen, totaliter rejimlerle güçlü liderlere kucak açmamıza neden olan, benden sonra tufan anlayışına çanak tutan bir tutum. Tarihimiz boyunca kabile, aile, din, devlet, cinsel aitliklerimizle taraflaştık. Hepsinde ‘öteki’ne karşı ayrı ‘biz’ler yarattık. Sıra tür aitliği oluşturmamızda. ‘Biz’ sözcüğünü biz insanlar anlamında kullanmamızda. Umudu öldürerek, kendimizden utanarak yaşayacaksak canlıları, dünyayı kucaklayan bir gelecek yaratamayız. Evrende başka olası hayatlara bizi düşmanlaştıracak ötekini beklemeden ‘Biz insanlar’ bilincine varabilmeliyiz.
Hayvan sömürüsü ve hayvanların öldürülmesi insanların kitlesel olarak öldürülmesi için bir emsâl oluşturuyor, ve bunu daha mümkün kılıyor; çünkü bizi bizden farklı olan ötekilere empati, şefkat ve hürmetle yaklaşmamaya şartlandırıyor.