Truman Doktrini, Ortadoğu'nun emperyal sorumluluğunu, Büyük Britanya'dan Birleşik Devletler'e geçiriyordu. Bu Türkoloji'nin de devri anlamındadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren Türkoloji'nin bir Amerikan disiplini haline geldiğini saptıyoruz.
- Henüz kategori yok.
-
9 Kasım Günlük Burç Yorumları: Gezegenlerin Etkisiyle …09.11.2025
-
TOKİ Yüzyılın Konut Projesi Başvuruları Başladı: E-Dev…09.11.2025
-
İrem Derici ve Melih Kunukçu Aşkında Son Perde: Ayrılı…09.11.2025
-
Aynadaki Yabancı 6. Bölüm: Gerçekler Açığa Çıkıyor, Te…09.11.2025
-
Portekiz Ligi: Santa Clara, Sporting Karşısında Erken …09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Haftanın Eleme Heyecanı: 7 Kasım…09.11.2025
-
8 Kasım 2025 Çılgın Sayısal Loto Sonuçları Belli Oldu:…09.11.2025
-
Ben Leman'da Gerilim Dorukta: Kaybolan Çocuklar İçin U…09.11.2025
-
Parma - Milan Maçı Ne Zaman, Hangi Kanalda? İşte Serie…09.11.2025
-
Hertha Berlin'in Genç Yıldızı Kennet Eichhorn Avrupa D…09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#ortadoğu
Ortadoğu'da Batı tarzı demokrasi sistemi işlemez. Siyasi partiler ya bulunmaz, ya da tamamen göstermeliktir. Sivil toplum kuruluşları ise monarşinin seçkinlerinin kontrolündedir.
Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında Ortadoğu'ya yönelik siyaset geliştirmek ve bölgenin yeniden şekillenmesini çıkarları ile uyumlu hale getirme çabası içine girmiştir. Bunu "Ortadoğu ile ilgilenmek bataklığa giriştir" yaklaşımıyla eleştirmek, coğrafyamıza sırtımızı dönmemizi talep etmekle eşanlamlıdır. Söz konusu talebi "Cumhuriyet kurucularının" mirâsı olarak meşrulaştırmaya çalışmak ise tarihî gerçekliği çarpıtma ötesinde hedefler gözeten bir girişimdir.
Türkiye’yi kaybetmek Ortadoğu’yu Avrupa’nın eşiğine getirecek ve aynı zamanda Rusya’nın nüfuzunu Ortadoğu’nun kalbine taşıyacaktır. Türkiye, Rusya ile ortaklığıyla birlikte ihtirasları ve nüfuzu büyümekte olan İran’ı dengeleyebilecek en iyi konumdaki ülkedir. Buradaki bağımlılık karşılıklıdır. ABD olmaksızın Türkiye, Tahran ve Moskova’nın insafına bırakılmış olacaktır.
Osmanlı devrinde işler daha iyiydi. Şimdi daha karışık. Bu ulus devletler bir felaket...
Evet, Berlin Duvarı yıkıldı. Demokrasi ayaklanması uç verdi. Ama bunu sadece Irak savaşına bağlamak olmaz. Sekiz buçuk milyon Iraklının 30 Ocak'ta sandık başı yapması, oy vermesi ve bunun televizyon ekranlarından bütün Arap dünyasına yayılması elbette etkileyiciydi. Ama örneğin Lübnan'da bunun etkisinden söz etmek doğru değil. Çünkü bizim eskiden kalma kendi demokrasi geleneğimiz var.
Yüz yıl sonra şimdi bütün mazlum Asya ayağa kalkmaktadır. Batı merkezli dünya sisteminin arka arkaya sarsıntılar yaşadığı, bir krizden bir başka krize yuvarlandığı, bunlardan çıkmak için saldırganlaşıp başta Ortadoğu olmak üzere dünyayı kana, şiddete, teröre boğdukça sonunu hızlandırdığı bir dönemin sonu yaklaşırken, insanlık için yeni bir tarih başlamış bulunmaktadır. Batı emperyalizmine karşı Asya’nın verdiği cevap her gün güçlenerek ilerlemektedir.
Türkiye en büyük hatayı Suriye’de ve Irak’ta yaptı. Irak’ın iç politikasına karıştı, seçimlerde Maliki’ye cephe aldı. Onun Sünni rakibini destekledi ve Bağdat’la arayı bozdu. Suriye’de ise büyük bir telaşla davrandı. Esad’ın iktidardan gitmesi için bir nevi militan gibi davrandı. Esad’ı çok uyarmış olsa da Türkiye kendini, gücünün ötesinde kâdir hissetti. Erdoğan zannetti ki, Esad küçük kardeşi ve onun lafını dinleyecek. Aslında Türkiye, Suriye’yi yanlış tahlil etti. Suriye’de işin Esad’da bittiğini sandı, oradaki rejimin yapısını doğru tahmin edemedi.
Bir tek AK Parti Ortadoğu’yu anlamaya çalıştı ama o da yanlış anladı. Liderliği çok abarttı. Türkiye’nin Sünni destekle bölgeye hâkim olacağını sandı. Ama Türkiye oyun kurucu olamadı. Arabuluculuğu da bitti.
Tarih boyunca kimse Kürtleri istemedi. Türkiye’de, Suriye’de, İran’da, Irak’ta sorunları var. Kolonyal gerekçelerle cetvelle parçalandılar. Ben bugün Osmanlıvari bir çözümü tek çıkar yol olarak görüyorum. Biliyorsunuz umutsuzca yeni bir model arayışındayım. Acaba çok kültürlü bir yapı için Osmanlı modeli bugün işe yarar mı diye sorguluyorum.
1990 sonrası Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’nin yıkımı, sözde “Batılı Değerlerin”in getirilmesi, bu ülkelerin demokratikleşmesine yardımcı olan müdahaleler olarak görülmektedir.
Mezhepçiliği Ortadoğu’daki en önemli fitne kaynağı olarak görürüm ve mezhepler arasında gerilim oluşturabilecek her türlü söz ve davranıştan kaçınırım.
Ve silahlı kuvvetlerinin tümüne yakını Irak ve Afganistan'da meşgulken, Batı'nın hiç öngöremediği, ne yapacağını hiç bilemediği, çaresizlikle izlemek zorunda kaldığı tarihsel bir gelişme oldu: Arap halkları Amerika'nın onyıllardır beslediği ve güvendiği diktatörleri birer birer devirmeye başladı.
George W. Bush döneminin "Yeni bir Amerikan Yüzyılı" projesi çıkmaza girmiş durumda. Irak savaşı Amerika'nın Ortadoğu'daki konumunu zayıflattı, Amerika ve Avrupa'da militarist kamuoyunu ciddi ölçüde geriletti ve İran'ın bölgede güçlenmesine yol açtı. Afganistan'da Amerika ve Batı savaşı kaybetti. Asker ölümleri devam ediyor, NATO'nun prestiji yerle bir oldu, Pakistan sallantıda.
İsrail dünyanın karmaşık, istikrarsız ve önemli bir bölgesinde emperyalizmin güvenilir bir müttefiki olduğu için, emperyalist devletler hep sessiz kaldılar, hep sessiz kalacaklar. Sessiz kalmak ne kelime? Bu devletlerin desteği olmasa, İsrail'in varlığını sürdürmesi bile mümkün olamazdı.
Bin Ladin'in bizzat kendisi bana Arap dünyasındaki Batı yanlısı rejimleri, Mübarek ve Yemen'deki bin Ali diktatörlüklerini yıkmak istediğini söylemişti. Yeni bir İslami halife yaratmak istiyordu. Ancak son birkaç ayda milyonlarca Arap Müslüman ayaklandı ve şehit olmaya ama İslam için değil, özgürlük ve demokrasi için can vermeye hazır olduklarını gösterdi. Bin Ladin bu diktatörleri deviremedi ama milyonlar başardı. Onlar halife de istemiyorlardı.
Benim bildiğim, devrimlerden öğrendiğim; ocak ayından bugüne baktığımda, hiçbir ülke birbirine benzemiyor.
Birleşik Devletler'in güçlü bir müttefiki olan İran, 1979 devrimiyle birlikte bölgede ve dünya çapında ABD'nin en inatçı mühaliflerinden biri haline geldi. Bugün, Afganistan ve Irak'taki savaşlar nedeniyle İran sınırlarında Amerikan askerlerinin konuşlandırılması, Birleşik Devletleri ve İran'ı her şeye rağmen bazı ortak çıkarları paylaşan, tetikte rakiper ve komşular konumuna getirdi. Tüm bunların nedeni, İran'ın nükleer programları ve terörizmle olan ilgisidir.
100 yıldır kendi ürettiğimiz sorunlarla değil, bizim için, topraklarımız, ülkelerimiz için kurgulanan sorunlarla mücadele ediyor, bu sorunlar nedeniyle ağır bedeller ödüyoruz. Bu coğrafyanın zenginliklerine göz dikenler, ne yazık ki bu coğrafyada istikrar, barış, dayanışma istemiyorlar. Bu coğrafyada ne kadar kan akarsa o kadar petrol elde edeceklerini, o kadar güç devşireceklerini egemen güçler çok iyi biliyor ve daha fazla kan akması için de ellerinden geleni yapıyorlar.
Diyorlar ki Orta Doğu’da tarafsız olmalıyız, Filistin’de tarafsız olmalıyız. Filistin davası bizim davamızdır. Çanakkale’de şehitleri bulunan Filistinlilere asla sırtımızı dönmeyeceğiz. Dengeler adına strateji adına susan dünyaya rağmen biz Filistin’in hak ve onur davasını dünyaya duyurmaya devam edeceğiz.
Ve tabii ben özellikle Diyarbakır'a çok farklı bakıyorum. Yani Diyarbakır, istiyorum ki şu anda yani Amerika'nın da hani düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu, yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir, bir merkez olabilir.