- Henüz kategori yok.
-
9 Kasım Günlük Burç Yorumları: Gezegenlerin Etkisiyle …09.11.2025
-
TOKİ Yüzyılın Konut Projesi Başvuruları Başladı: E-Dev…09.11.2025
-
İrem Derici ve Melih Kunukçu Aşkında Son Perde: Ayrılı…09.11.2025
-
Aynadaki Yabancı 6. Bölüm: Gerçekler Açığa Çıkıyor, Te…09.11.2025
-
Portekiz Ligi: Santa Clara, Sporting Karşısında Erken …09.11.2025
-
MasterChef Türkiye'de Haftanın Eleme Heyecanı: 7 Kasım…09.11.2025
-
8 Kasım 2025 Çılgın Sayısal Loto Sonuçları Belli Oldu:…09.11.2025
-
Ben Leman'da Gerilim Dorukta: Kaybolan Çocuklar İçin U…09.11.2025
-
Parma - Milan Maçı Ne Zaman, Hangi Kanalda? İşte Serie…09.11.2025
-
Hertha Berlin'in Genç Yıldızı Kennet Eichhorn Avrupa D…09.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#muhalefet
Bu bir erken seçim değil. Zaten 2023 yılı içinde yapılacak hiçbir seçim, erken seçim olarak nitelendirilemez. Bunu da siyaseti bilen herkes bu şekilde değerlendirir. Muhalefete bakacak olursanız zaten neredeyse 2018 seçimleri geçtiğinden bugüne, hemen her altı ayda bir erken seçim sözlerini ifade ediyorlardı. 2023'te yapılacak seçimin erken seçim olmadığını muhalefet de bilir ve zaman zaman bunu da ifade ediyorlar. Onun için bu, tamamen seçim tarihinin güncellenmesidir. Oluşan şartlar, ortaya çıkan tablo bu duruma göre seçim tarihinin güncellenmesidir.
Muhalefet barış adımlarını ihanet olarak değerlendiriyor. Maalesef bir taraftan PKK’nin şiddeti bir taraftan da muhalefetin tavrı çözüm iradesine ciddi darbe vuruyor. Ama şu var. Başbakan’ın Oslo sürecinin devam edebileceğine ve Öcalan’la görüşülebileceğine ilişkin son beyanları, savaşı durduracak adımlar atılacağının işaretlerini veriyor.
Stalin, pragmatik bir devlet adamıydı. Muhalefetin, sanayileşmede köylülüğü iç sömürge gücü olarak kullanma önerisini aynen alıp uygulamaya koydu. Elbette bunu yaparken, monolitik bir diktatör olarak, önerinin orijinal sahiplerini önce teslim alıp sonra da yok etmek zorunda hissetti kendini.
Samimiyetle, duyguyla, bilgiyle, mizahla, tarafsızlıkla yapılan muhalefet, çifte su verilmiş çelik gibi oluyor. Ona kimsenin itirazı kalmıyor. Ama hakaret, iftira, takıntı, lakap takma, haksızlık gibi şeyleri muhaliflik gibi sunmaya kalktığınız zaman iş değişiyor. Onları okudukça şunu düşünüyorum: Bu tavır özünde iktidara muhalif değil, tam aksine müttefik bir tavırdır. Ki o da takıyyenin bir başka türüdür.
Kimin gerçek anlamda muhalif, kimin ise sistem içi, onun bir parçası olarak muhalif görünümünde olduğunu algılamak da giderek zorlaşıyor. Şuna benziyor; bir kapıyı açıp başka bir odaya giriyorsun ve evden çıktığını sanıyorsun, ama yine aynı evdesin, yalnızca oda değiştiriyorsun. Çünkü o evden çıkmak kolay değil. İşte o evin kapısında 'sistem' yazıyor.
Padişahım çok yaşa diyorsunuz… Katılıyorum! Çok yaşasın Tayyip Erdoğan! Yaşasın ki çektirdiklerinin hesabını soralım!
Kilise medeniyete hiçbir şey katkıda bulunmadı. Biraz ilerledi ve kilisenin dışında ve genellikle kilisenin güçlü muhalefeti karşısında gerçekleşen medeniyet hareketlerinin yansıması olarak biraz daha iyi hale geldi. Fakat kilise her zaman medeniyet sürecine direndi. Son hendeğe, adil yollarla ve faul ile, antik ve ortaçağ teolojisinin izlerini, tüm çocukça ahlakları ve sert gelenekleri ve ortaçağ inanç tarzlarıyla koruyabildiği sürece mücadele etti.
...Şimdi Altan 2 tane yaklaşım var; bir, ya diyoruz ki Türkiye Tek Adam yönetimine çok alıştı, o yüzden bütün bunlar bizi şaşırtıyor. Altılı Masa içindeki tartışmalar, Emek ve Özgürlük İttifakı içindeki tartışmalar... Halbuki bunlar aslında doğal, siyasetin doğasında olan şeyler. Siyaset bir diyalog, uzlaşmalar rejimi. Ben bunu Almanya'da çok net görüyorum. Almanya koalisyonlarla yönetiliyor. Tek adam yönetiminden o kadar dilleri yanmış ki savaştan beri bir daha Hitler gibi birisi çıkmasın diye bütün sistem koalisyon üzerine, uzlaşma üzerine, diyalog üzerine kurulmuş. O yüzden bir hükümet kurulması aylar sürüyor ve bu seçim sonrası oluyor genelde. Şimdi Türkiye çok ilginç bir şey deniyor; seçim öncesi bir koalisyon kuruldu, ve onun zeminini oluşturmaya çalışıyor. Bir yandan gerçekten zorlu bir süreç. Bu iki ittifak açısından da söylüyorum. Yani muhalefetteki iki ittifak açısından da hiç kolay değil. Tek Adam ağzından her çıkanın kanun olduğu bir yerde "Şimdi nasıl olacak, herkesin rızası mı olacak, herkesin bayrağı mı olup olacak?" falan bunlar büyük kargaşa. Ama demokrasiye dahil bir şey bu, bunu görmemiz lazım. Ama öte yandan da baktığında, ya bu Tek Adam rejimden kurtulmanın tek yolu işte bu yani. Bir araya geleceğiz ve bunu çözeceğiz. Hani "Bunun bu kadar karışık olmaması lazım duygusu" da içimizde. Yani şeye kadar gelmişim 20 yıl geçmiş artık Hani bir adım daha atıp şey yapacaksın bitireceksin işi ve orada hala birbirine çelme takıyorsun. Seyirci olarak tabii biz sahada bunu gördüğümüz zaman da "Ya bunu yapma artık!" diyoruz. İsyan ediyoruz haklı olarak.
Ulusalcı sosyalistlerle yollar artık tamamen ayrılmıştır. Onlar hızla sosyalizmden ulusalcılığa kayan bir çizgide yürüyor. Gerçek sosyalistler ise toplumsal muhalefetin içinde, ön safında mücadele ediyorlar.
Siz inanmayın bu sahte sözlere. Şerefsizliğin kimin ayağına dolandığı kısa sürede açığa kavuşmuştur.
Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan'dan da cumhurbaşkanı olmaz!
Sen 40 yıllık Milliyetçi Hareket'e yavru muhalefet diyorsan, sen ise tamamen iktidarında dahi, çük... cücük olarak nitelendirirsin.
Biz püskevit demesini de biliriz, büsküğü demesini de biliriz. Allah bize şehide kelle dedirtmesin.
Önümüzdeki dönemi Türkiye açısından çok daha karanlık bir dönem olarak görmek istiyoruz, [düzelterek] görüldüğü kanaatindeyiz.
Sonuç yine sıfır. Adayda uzlaşamayınca Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın adaylığı konusunda eski bilinen hukuk dışı iddiaları tekrar etmişler. Oysa Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde ikinci dönem için aday olduğunu, adaylık önünde hiçbir engel olmadığını defalarca anlattık.
Topun ağzında olanlar ve zarar görenler, çoğunluk çarpık düzene karşı çıkanlar oluyordu. Dolayısıyla ülkemiz için doğabilecek tehlikeleri sezinleyip uyaracak adam sayısı gün be gün azaldı.
İnsanlar çoğu zaman bir şeye sırf onu planlayacak bir yetkileri olmadığı için ya da hoşlanmadıkları kişiler tarafından planlanmış olabileceği için karşı çıkarlar.
Haklı olduğunu bildiği zaman arkadaşlarına ve ülkesine karşı bile halk akımına karşı çıkabilen, kendisi üzerinde otorite sahibi olanlara meydan okuyabilen, cezalandırılabilen ve hapis alabilen, sabreden kalabilen insan.
Muhaliflerimiz, biz nasyonal sosyalistleri suçluyor. Özellikle de beni. Tahammülsüz ve uyuşmaz insanlarmışız. Diğer partilere yardım etmek, işbirliği yapmak istemiyormuşuz. Siyasetçilerden biri daha da ileri gitti ve “Nasyonal sosyalistler diğer partilerle çalışmayı reddettiklerine göre, Alman değiller,” deme cüretini gösterdi. Tipik Alman olmak demek 30 tane parti olması demek midir yani? Sadece şunu diyebilirim: Bu beyefendiler tümüyle haklı. Biz tahammülsüzüz. Kendime bir tek hedef koydum. O da şu 30 partiyi Almanya'dan atmak! Kendimize tek hedef koyduk ve bu uğurda mezara kadar dövüşeceğiz!