#libya

Son dönemde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dış politikada Suriye'de, Libya'da attığımız adımlar birçok oyunu bozdu. Bu dengeler bozulduğu için Türkiye'ye verilen tepkilerin şiddetini daha da artarak izliyoruz. Ama ne Suriye'de Barış Pınarı Harekatıyla attığımız adıma verilen tepkiler ne Libya'da yaptığımız anlaşmalar çerçevesinde verilen tepkilerin sertliği, bizim Doğu Akdeniz'deki haklarımızı koruma, muhafaza etme anlamındaki çabamızı hiçbir şekilde geriletmeyecek.

Dünya barışı, bölgesel istikrar, insanlık dramı veya soykırım, katliam, korsanlık, terör dediklerinde Türkiye üzerine düşen hassasiyeti gösterecek ve askerini gönderecek ama Türkiye’nin milli çıkarları ve güvenliği söz konusu olduğunda herkes sus pus kesilecek ve üzerine bir de Türk askerinin haklı ve meşru operasyonlarına laf edecekler... Kendileri sömürmek için Irak’ta, Suriye’de, Libya’da at oynatacaklar ama insanlık namına Türkiye’nin harekete geçmesini eleştirecekler...

Türkiye’nin Libya’da artan etkinliği üç alanda taşları yerinden oynattı. Birincisi, Wagner aracılığıyla Libya’da köprübaşı kuran Rusya, niyetlerini açık etmek zorunda kaldı. İkincisi, düne kadar bölgeyle ilgisi zayıf aktörler, daha karmaşık bir tabloda pozisyonlarını netleştirmek zorunda kaldılar. Son olarak, Suudi Arabistan, BAE gibi dünün etkili aktörlerinin rolü tali hale dönüşmeye başladı.

Libya'nın tamamında barış, huzur ve adalet tesis edilene dek Ömer Muhtar'ın direniş ruhunun temsilcisi olan Libyalı kardeşlerimizin en güçlü şekilde yanında olacağız, olmaya devam edeceğiz. Diğer taraftan Türkiye'ye karşı hain hedefleri olanları Pençe-Kaplan Operasyonu ile sınır ötesinde vuruyoruz. Bu vesileyle, tüm şehitlerimize buradan bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum.

Libya'da şahit olduğumuz şey sömürgeciliğin yeniden doğuşudur. Ancak bu kez münferit Avrupa devletlerinin imparatorluk ve kaynak rekabetine girdiği bir sömürgecilik değil bu. Yeni sömürgecilik “dünya toplumu” (NATO ve onunla işbirliği yapan ülkeler ) adı altında faaliyet yürütüyor. NATO, Sovyetlerin Batı Avrupa’yı işgal etme ihtimaline karşı kurulmuş bir savunma ittifakıydı bir zamanlar. Bugün ise Amerikan hegemonyası adına Avrupalı askerler temin ediyor.

Kıbrıs’tan başlayarak Libya’ya kadar millî menfaatlerimizi korumak zorundayız. Açık konuşayım, başka türlü Akdeniz’de kayık bile yüzdüremeyiz... O fırsatı vermezler. Tepemize binerler. Geçmişte bunun örneklerini çokça yaşadık. Ders çıkarmalı ve kararlılığımızı korumalıyız. Kıbrıs Türklerinin, Libya’daki kardeşlerimizin, Akdeniz’e kıyısı olan dost ülkelerin desteğinden faydalanmak ve Mavi Vatan stratejimizi tam anlamıyla uygulamak için önümüzde büyük bir fırsat var.

Suriye ve Libya arasında muazzam farklılıklar var. Esad, Kaddafi değil. Kaddafi, üzülerek söylüyorum bir "çılgındı". İkinci olarak Libya'daki muhalefet ciddi, önemli oyunculardan oluşuyordu. Siyasi ve askeri olarak ülkenin büyük bir bölümü çatışmaların başladığı dönemden yarısına kadar kontrol altına alınmamıştı. Bu durum Suriye için geçerli değil. Bu nedenle sorun Suriye'de çok daha karmaşıktır. Ve görünüyor ki basite indirgenmiş çözümlerde en iyi alternatifler olmayacak.

Tarihi bilmemek ondan ders ve ibret alamamak ne kadar kötü. Devletler için tarihte yüz sene, üç yüz sene, beş yüz sene o kadar kısa anlar ki. Bugün bir kısım devlet adamlarımız, “Libya’da ne işimiz var” diyorlar. Bunların zihniyetindekiler yüz sene önce de, “Rumeli’de ne işimiz var”, “Yemen’de ne işimiz var” diyorlardı. Sonunda Anadolu’da hapsoldular.

Liste
Yükleniyor…