#kurtuluş savaşı

Bundan tam 102 yıl önce o dönemler İzmit Sancağı sınırları içerisindeki Pamukova'da Yunus Nadi Abalıoğlu ve Halide Edip Adıvar tarafından kurulmasına karar verilen Anadolu Ajansının, Atatürk'ün onayı ile hayata geçmesi, her şeyden önce bir Kocaelili olarak bizleri onurlandırmaktadır. O gün temelleri Kocaeli'de atılan Anadolu Ajansı, bugün dünya çapında bir haber ajansı haline dönüşmüştür. Bu vesileyle Anadolu Ajansı camiasını tekrar tebrik eder, daha nice yıllar başarılı çalışmalarının devamını dilerim.

Bu büyük devrin muvaffakiyetlerinin başlıca sebebleri, Saray belâsının ortadan kalkıp yerine konan hâkimiyet-i millîye, ricâl ve kumandanlarda yüce bir aşk halinde milliyet duygusu yâni Türklük ruhu olması, namuskârlık, çalışkanlık, azîm ve cür'et ile çalışma ve Merkez-i Hükûmet'in ecnebîlerin, fesatçıların varamıyacağı bir yerde, yâni Anadolu ortasında olmasıdır.

Büyük Millet Meclisi âzâsı, vatan necati tuğu etrafına toplanmış, tefrika nedir bilmiyordu. Vatan tehlikesi hepsini birleştirmişti. Büyük bir cesâret ve celâdet gösteriyordu. Vâkıa Birinci Meclis umumiyet itibâriyle ilmen aşağı idi; fakat meb'uslarda Türklük ve vatan duygusu pek yüksek ve ekseriyeti azîme itibariyle nâmuskâr insanlardı. Bir de Anadolu'nun yerli ahâlisinden olduklarından Anadolu'nun her tarafını ve hakikî ihtiyaçlarını biliyorlardı. Vatana daha ziyâde merbuttular. Bu Meclis, birleşmeden ne hârikalar doğduğuna misâldir, derstir. Bu memleketi idâre edenlerin pek münevver olup da kozmopolit olacağına, az münevver fakat nasyonalist olmasının ne kadar fâideli ve lâzım olduğunu isbat etmiştir.

Bak oğlum. Ben bu devleti, elimde avucumda yokken, 1,5 milyon insanımı kaybetmişken, senin Yunan dediğin dünkü Osmanlı uyduruğu, Anadolu'nun yarısını işgal etmişken, halktan askerin kıçına don toplayarak kurdum. Bütün bunların üstüne sen tutup bana silah çekersen, bu şu demektir: 'Ben senden daha cesurum, ben bunu senden daha iyi kullanırım. İşte o zaman o silahın namlusunu senin ağzına sokarım!

Biz 40 senedir bunu Türkiye’nin her tarafında hatta Türk olan her yerde, bunları anlatarak, binlerce ahaliye konuşmalar yaparak, ta Van’dan bilmem nereye kadar, bundan sonra yazarak çizerek bütün bilimsel dalların yani çalışmalarımızın yanı sıra bunlarla gece gündüz uğraşarak bu mücadeleyi veriyoruz, verdik. Fakat şuna da herkes sevinsin. Şimdi artık Türkiye’nin her tarafında bizim sağduyusu hala sağlam kalmış, milletine yabancılaşmamış, gizli cemiyet üyesi olmamış, gerçek Türk milletinin evlatları, bu davaya sahip çıkmaktadır ve bizim Türkiye olarak kurtuluş savaşımız da buradan başlayacaktır.

Birinci Dünya Savaşı'nda ordumuz için "Muzaffer olmasın ya Rab!" redifli bir gazel yazan hoca İstanbul'a dönmüş, halifenin şeyhülislamı olmuştu. Bir sarıklı hoca, Sait Molla, İngiliz karargâh kapılarında jurnal verme nöbeti bekliyordu. Medrese, Mustafa Kemal'in ve onunla çarpışanların "katli vacip" olduğuna fetva vermişti.

Anadolu'dan Mustafa Kemal'in sesi geldiği zaman, o zaman, kalbim doğrulup kalktı. Kuru dala yeniden öz su yürüdü, tomurcuk kurusu üzerinde kırmızı gül açtı. Akşam'ın üçüncü sayfasının başsütununu siper gibi kazıp içine yerleştim. Hainlik, tehlike, ıstırap, korku; orada göğüs göğüse bir kavganın bütün acılarını tattım. Yalnız bir acı nedir bilmem: Ümitsizlik duymadım. Günün fıkraları onlardır. Sonra ne geliyor? Zafer ve sevinç...

Sakarya'ya yaklaşıyoruz. Bir millet olarak kalmak için harbetmek ve muzaffer olmak lazımdır. Tam o zaman da maliye durmuştur. İlim, ihtisas ve tecrübe Mustafa Kemal'e hükmünü söylüyor: — Hazinede para kalmamıştır, bulmak ihtimali de yoktur. İlim, ihtisas, tecrübe... Büyük kelimeler, büyük ve korkunç! Verdiği karar da şu: Türk milleti istiklalini ödeyemez! Aylık vermek için harbi bırakmak lazımdı. Mustafa Kemal'in kararı bu değildi, vatan ve istiklal idi. Ve en iyi kanunu arayıp buldu: "Milletin nesi var nesi yoksa yüzde kırkını vatan müdafaası için verecektir." Sakarya, Dumlupınar, İzmir ve Lozan; hepsini böyle ödedik.

Liste
Yükleniyor…