#küreselleşme

Hayvan hakları hareketi küresel bir çerçevede büyük bir yoğunluk gösteriyor, toplumda, etik ve insan bilincinde güçlü değişimler yaratıyor. Doğrudan eylem bölümleri her gün düzinelerce kez endüstrilere saldırı düzenliyor, İngiltere’de bu durum o kadar etkili ki ekonomiye her yıl milyarlarca pound zarar veriliyor, bugün artık uluslararası biyoteknoloji ve ilaç şirketleri para kaybediyorlar. İngiltere’deki doğrudan eylem düzenleyen anti-dirikesimci hareket bu yüzden El-Kaide’ye kıyasla ekonomi için daha büyük bir tehdit olarak algılanıyor. ABD’de ELF ve ALF en önemli iki “yerel terörizm” tehdidi olarak görülüyor, bunu FBI’ın terörizm tanımlarına inandığım için değil, hayvan özgürlüğünün şirketler ve tür ayrımcısı değerlere yönelik tehdidini göstermesi açısından söylüyorum. Hayvan hakları küresel anlamda sadece ilgi çekmekle kalmıyor, bu gerçekten de küreselleşmiş bir hareket, insan hakları hareketlerine kıyasla insan paradigmalarını daha radikal şekillerde değişime uğratıyor. Gerçekten de, etiği insanlarla sınırlayan insancıllıktaki hataları düzeltip etiği daha geniş bir ölçeğe yerleştiriyor.

2. Cumhuriyetçiler daha yüzeysel ve anakronik bir bakış açısıyla yaklaşıyorlar olaylara. Ne sosyalist ne de antiemperyalist hiçbir çıkış duymuyoruz onlardan. Aksine küreselleşmeyle, kapitalizmle barışık bir söylem kullanıyorlar. En önemli ayrım burada. 2. Cumhuriyetçilik düşüncesi, küresel kapitalist hareketle uyumlu, onun uydusu olmayı içine sindirmiş.

Yeni teknolojinin tüm dünyaya yayılması, insanî özgürlüğü geliştirecek şekilde yürümüyor. Bunun yerine, piyasa güçlerinin, toplumsal ve siyasal denetimden kurtulmasıyla sonuçlanıyor. Dünya piyasalarına bu özgürlüğü vermekle, küreselleşme çağının, kölelik çağına geri dönüşlerden biri olarak hatırlanmasını kesinleştirmiş oluyoruz.

Nihayet, küreselleşme yadsınmaksızın dizginlenebilir, piyasa ortadan kaldırılmaksızın çerçevelenebilirse, demokrasi bir yandan somut varlığını sürdürürken gezegensel boyuta ulaşabilir ve bir imparatorluğun dünya üzerindeki tahakkümü sona erebilirse, o zaman özgürlük sorumluluk, onur, kendini aşma ve ötekine saygıdan oluşan yeni bir sonsuzluğun kapıları açılacaktır. Bu da hiper-demokrasi olarak adlandıracağım şeydir. Hiper-demokrasi, bizi demokratik bir dünya yönetimine ve bir dizi yerel ve bölgesel kurumun yerleşmesine götürecektir.

Kısa bir zamana kadar hepimiz için bilinmez olan bir dönemi yaşadık. Dünyayı etkileyen değişiklikler çok daha hızlı gerçekleşiyor. Bunlar toplumları şekillendiren, eşitsizlikleri doğuran, tansiyonları artıran değişiklikler. Dünyanın mevcut dinamizmi hayatımızı her geçen gün daha da küresel bir hale getiriyor ve aynı meydan okumaları ve riskleri paylaşıyoruz. Bu, kendinizi izole edemeyeceğiniz veya yalnız yürüyemeyeceğiniz bir dünya sahnesi.

Her gün aynı saatte ekran karşında olmanın benim hızımı keseceğine inanmıyorum. Çünkü dünya artık çok küçüldü. Size bir örnek vereyim: Öyle günlerimiz oluyor ki, bir keresinde sabah Pakistan’da Benazir Butto ile görüştüm, aynı gün akşam kendimi Filistin’den Ramallah’taki çatışmaları bildirirken buldum. Bu yayından sadece birkaç saat sonra ise o zaman İsrail’in Dışişleri Bakanı olan Şimon Peres’le röportaj yaptım. Formatımı da zaten bunun üzerine kurdum. Anlayacağınız Bereket seyyahlığa devam ediyor.

Liste
Yükleniyor…