#kültür

Türkçedeki en uzun tekerleme belki bu. Bu tarlaya bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya da bir şinik kekere mekere ekmişler. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye boz alaboz başlı pis porsuk dadanmış. Bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye de boz alaboz başlı pis porsuk dadanmış. O tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuk diger tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuğa demiş ki: Sen ne zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuksun? O da ona cevaben: Sen ne zamandan beri o tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsuksan, ben de o zamandan beri bu tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz alaboz başlı pis porsukum, demiş!

Türk Sanat Müziği, kat'iyyen ölmez ve ölmeyecektir... Çünkü herkesin kulağında bir anne ninnisi vardır. O ninniler, ya hicazdandır, ya uşşaktandır... Hele sabah ezanları sabâ makâmındandır... O yüzden bu müziğimiz ölmeyecektir ve daha da ileriye gidecektir.

Bugün Batı uygarlığının bütün dünyada hâkim olmasına rağmen, başka kültürlere, dinlere, medeniyetlere hayat hakkı tanımama güdüsüyle hareket etmesinin, kontrol ve kolonize edici bir davranış / saldırı biçimi geliştirmesinin başlıca nedeni, bütün fikrini yitirmiş olması, yani hayatı fizik gerçekliğe / tek boyuta indirgemesi, başka boyutları yoksayması, kısacası, parça psikozoyla hareket etmesidir.

Ülkemizde maalesef kültür seviyemiz çok düşük. Önce onun yükselmesi lâzım ki, insanlar sadece Türk müziği değil, operaya, tiyatroya gitsin, çok sesli müzik dinlesin. Pop dediğin zaten nedir ki? Aranjmandır; cıstak cıstak, oynasın insanlar, gerisi önemli değil. Sabah kalkıyoruz mesela, televizyonu açıyoruz, bütün kanallarda herkes ayakta, oynuyor. Bu nasıl bir şeydir? Her şeyin yeri yordamı var. Halka ne verirseniz onu alıyor. Birazcık birazcık eğitmek lâzım.

İngiltere hükümeti gençlerine 400 yıl önce ölen bir edibin eserini okutuyor ve onun eserini okumayan kimselere aydın nazarıyla bakmıyor. Türkiye'de bırakınız 400 yıl önce, 40 yıl önce ölen bir edebiyatçımızın eserini bile okuyamıyoruz. Batı karşısında takip etmiş olduğunuz yanlış dil politikası yüzünden bu böyle. Hâlbuki millet, edebiyatı olan bir topluluktur. Bir milletin edebiyatı yoksa, Necip Fazıl’ın ifadesiyle o milletin hiçbir şeyi yok demektir.

Hayatı yaşamak lazım. 'Ne olacak acaba yarın?' diye düşünmeden... Tolstoy'u okumak lazım, Dostoyevski'yi okumak lazım, Yaşar Kemal'i okumak lazım, Orhan Veli'yi, Sait Faik'i bilmek lazım; Erkan Oğur'u dinlemek lazım, dünya müziğiyle etnik müzikle yakınlık kurmak lazım. Hacı Arif'i tanımak lazım, Itri'yi bilmek lazım. Bunlarla yaşadıkça hayatın zenginleşir ve zaten sen kendi hayatını kurarsın o zaman. Benim tavsiye ettiğim hayat budur yeğen!

Samilerin görüş perdesinde ara tonlar yoktu. Onlar, dünyayı her zaman dış hatlarıyla gören, temel renklerin daha doğrusu siyah ile beyazın egemen olduğu bir halktı. Kuşkuyu —bizim modern dikenli tacımızı— hor gören dogmatik bir halktı. Bizim metafizik zorluklarımızı, içe bakışla ilgili sorgulamamızı anlamazlardı. Bizim daha ince nüanslar hakkında tereddüt eden heyetimize aldırmaksızın sadece doğruyu ve yalanı, inanç ile inançsızlığı biliyorlardı.

Liste
Yükleniyor…