#kalkınma

Sanayileşmenin ve kalkınmanın tarihe gömüldüğü bir toplumda akıl bir lükstür; kapitalizm öncesinde ve tekelli düzende, bir rehber olarak, akıl'a gerek olmadığını biliyoruz. Öyleyse akılsızın akıllıyı kovma süreci normal olmaktadır. Tefeciyi siyasetçinin esir aldığı bir toplumda da en akılsızın en yüksek tepeye çıkması ve kütlesel olarak akıldan kaçış yasadır ve bizde şimdi bu yasa yürürlüktedir. Kamu gelirlerinin, fiilen tamamının faiz ödemelerine ayrıldığı bir ülkede tefeciler egemen demektir; insanı tefeci ahlakının yönettiğini anlıyoruz.

Modern uygarlığı kurmak için insanlar nehirlere barajlar kurdu, yağmur ormanlarını kesti, bataklıkları kuruttu, milyarlarca hayvanı katletti. Vahşi hayat yerine sosyal ve doğal dünyayı harmanlamaktan uzak, ekolojiye saygı duymayan geniş cam, çelik ve beton imparatorluklar kurdular. “Kalkınma” adına modernite, biyoçeşitlilik hayvanat bahçesi kafeslerinde ve donmuş DNA tüplerinde hayatta kalmaya çalışırken yaban otlakları birkaç koruma alanına indirgedi. Doğayı hakimiyet altına alma maceramız –“kalkınmamız”- otobanlarla, gökdelenlerle, fast food mekanlarıyla, büyük alışveriş merkezleriyle, otomobil galerileriyle ölçülüyor. İnsanlar büyümemenin ilerlememek anlamına geldiğini düşünüyor; oysa gerçek tam tersi.

Rousseau, Condorcet ve Marks gibi birkaç modernist, kalkınma kavramını bütün insanlara faydası olan evrensel bir terim olarak tanımlamış, ama bu denkleme başka türleri katmamıştır. Hiçbiri modern dünyanın insanların kazanımlarının, hayvanların ve dünyanın kaybetmesi pahasına elde edildiği fikri üzerinde düşünmedi. Batı medeniyeti kalkınmayı, milyarlarca hayvanın köleleştirilmesi, sömürülmesi, katledilmesi; doğanın yağmalanıp talan edilmesi yoluyla kendi refahında ve konforunda meydana getirdiği gelişmeler olarak ölçmüştür. Hayvanlar ve ekolojik bakış açısından bakıldığında ise “kalkınma” bir gerilemedir -bu da kürk çiftçiliği, fabrika çiftçiliği, mezbahalar, aşırı nüfus artışı, türlerin yok oluşu, küresel ısınma ve dünyanın giderek kötü bir hal alması gibi korkunç gelişmelerden de alenen belli olmaktadır.

Klasik bir şekilde söylemek gerekirse, birisi “kalkınma” kelimesini söylediği an, silahıma uzanıyorum. En kötüsü ise “kalkınma”; hırs, sömürü, soykırım ve insanların, hayvanların, biyolojik çeşitliliğin şirket-militarizm makinesının devasa tekerlekleri arasında ezilmesinde bir suç aleti olarak işlev görüyor. “Kalkınma” kelimesi olsa olsa, milyonlarca insanın hayatta kalmak için debelendiği bu gerileme çağında zalim bir şaka olabilir.

Önemli olan bütün bu yöneticilerin hırsızlık yapmamasıdır. Türkiye gibi ülkeler borçlandırılmış ve muhtaç hale getirilmiştir. Rusya örneğine bakıldığı zaman... Onlar bizim durumumuzdan çok daha kötüydüler. Fakat tüm borçları kapatma yolunda radikal kararlar aldılar ve bu beladan kurtuldular.

Milliyetçilik ülkeyi büyütmektir, ülkenin itibarını büyütmektir, millete hizmet üretmektir. Milliyetçilik proje üretmektir, plan üretmektir, ekonomiyi geliştirmektir, iç ve dış politikaya vizyon kazandırmak, millî değerleri yüceltmek, millî kültürü yaşatmak, bizi biz eden değerleri muhafaza etmektir. Milliyetçilik yol yapmaktır, okul açmaktır, hastane inşa etmektir, konut inşa etmektir, şehirleri, evleri doğal gazla buluşturmak, hızlı tren hatlarını döşemek, Türkiye’ye ufuk açmak, aydınlık bir kapı aralamaktır.

İlerleme kelimesini özellikle kullanıyorum; zira Türkiye son on yılda hızlı bir net ilerleme rekoru kırmakla kalmamış, aynı zamanda 1990'larda bu temel üzerinde yükselmeye muktedir olduğuna dair her türlü belirtiyi ortaya koymuştur. Başka bir deyişle, sürdürdüğü başarısı ile yirmi birinci yüzyıla dünyanın en başarılı ve gelecek vaat eden orta çaplı ülkelerden birisi olarak girecektir.

Türkiye'deki yönetimler ya da siyasetin genel çerçevesi ne kadar çok millete yakınlaşırsa, yani Türkiye'de demokrasi, milletin sözünün hakim olması ne kadar güçlü bir şekilde tecelli ederse Türkiye'nin ekonomik ve diğer alanlardaki kalkınması o kadar güçlü olmuştur. Örnek rahmetli Menderes'in, rahmetli Özal'ın dönemidir. Örnek, şu gün içinde yaşadığımız olan Cumhurbaşkanımızın öncülüğündeki bu dönemdir. Türkiye eğer bir taraftan milli savunma sanayisinde güçlü bir şekilde adımlarını atıyorsa, bir taraftan uzay sanayisiyle ilgili adımlarını, çalışmalarını yapıyorsa, Türkiye her alanda kendi yerli, milli üretimini artırabilme mefkuresi etrafında yeni bir kalkınma hikayesi yazmaya gayret ediyorsa, hiç şüphemiz yoktur ki bundaki en temel aktör kendi kökleriz, kendi medeniyetimiz üzerinde yükselebilme bilincidir.

Liste
Yükleniyor…