Bizler hiçbir şeyden şüphe duymuyoruz. Üretici olamıyoruz. Bizler sadece bekliyoruz. Vali tebdili kıyafet giysin Denizli'yi kurtarsın. Başbakan Türkiye'yi kurtarsın. Böyle bir şey yok. Kurtarıcı halktır. Halkın örgütlü gücüdür, halkın katılımıdır. Problemler bu şekilde çözülür. Ama biz hep kurtarıcı, kurtar bizi ana, kurtar bizi baba gibi yetişme tarzımızdan kaynaklanan beleşçi bir yaklaşım içindeyiz. Bu nedenle bizden dinamik bir yapı, dinamik, özgür, üretken beyinler çıkmıyor.
- Henüz kategori yok.
-
ABD ve Suriye Arasında Tarihi Zirve: Sezar Yaptırımlar…10.11.2025
-
Uzak Şehir 37. Bölüm Fragmanı Yayınlandı: Alya ve Ciha…10.11.2025
-
Balıkesir Sındırgı'da 4.9 Büyüklüğünde Deprem: İzmir v…10.11.2025
-
Güney Florida'da Salı Sabahı Keskin Soğuklar Gözlenecek10.11.2025
-
İsfahan'da Hava Durumu: Hafta Boyu İstikrar, Bazı Bölg…10.11.2025
-
Esra Bilgiç ve Faruk Sabancı Fas Tatilinden Romantik P…10.11.2025
-
Kasım'ın En Büyük Fırsatları: Teknolojiden Giyime, Ev …10.11.2025
-
Ozan Akbaba'dan 'Çek Tetiği' Başarısı ve Konser Sahnel…10.11.2025
-
Hava Durumu Raporu: Gece Gündüz Farkı Sürerken Hafta S…10.11.2025
-
Galatasaraylı Eren Elmalı Bahis Soruşturmasında: PFDK'…10.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#eleştiri
Bizim yetişme tarzımızda, eğitim sistemimizde yasakçı bir anlayışı var. Tartışma, sorgulama, araştırma ve eleştiri yok. Ezilmiş, bozulmuş, yasaklanmış, kalıplara sokulmuş, siyah beyaz dediğimiz mutlak doğrularla yatıp kalkan bir kültür, eğitim sistemimiz var. Biz halk olarak mutlak doğrulara teslim olmuşuz. Halbuki ne sosyal alanda, ne teknik alanda mutlak doğru yoktur.
İnsanlar devlet kademelerinde nasıl yükselir diye sorulursa, ya hak ederek, ya sürünerek ya da yaltaklanarak yükselirler. Bu gibi pek çok yöntem vardır. Ben hak ederek geldiğime inanıyorum.
Herkes sisteme teslim, yeniden yapılanma için eylem yok. Halkın talebi yok. Halkımız duyarsız, ilgisiz. Çarkıfelek'e, Sibel Can'a gösterdiği ilgiyi değişime göstermiyor. Siyasi iktidar bindiği dalı neden kessin? Duyarsız yığınlar kendi varlığının farkına varmadı, çünkü örgütlenemedi. Bana sorarsanız millet sınıfta kaldı. Halkımız korkuyor çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra duyarsız oluyor. O kadar ki; kendisine zararlı olan yiyecek ve içecekleri söylüyoruz adam anlamıyor. Beyaz ekmek yeme, beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir diye anlatıyoruz, adam yine gidip beyaz ekmek alıyor. Boyalı içecek içme diyoruz, tabii içecek, ayran iç diyoruz adam anlamıyor. İçki, sigara tüketimi ve kumar oynamada dünyada dördüncüsüyüz. Bu muazzam halktan ne beklenir!
Ben öyle aman aman şeyler söylemiyorum. Söylediklerim 5 yıllık kalkınma planlarında yazan, hükûmet programlarında yeralan, Meclis'ten geçmiş ama hayata geçememiş konular. Karnımdan değil yürekten konuşuyorum.
Bir gün kaymakamı ziyaretinde içeride ocak bucak başkanları, çivi karaborsacıları, lastik bilmem necileri var iken, kaymakamın babasına “Otur” yerine “Ne var Mustafa Bey” diye sorması”, babası ile kaymakamın ilişkilerini koparıyor ve dört yıl görüşmüyorlar.
Kendi çıkarlarını korumak isteyenler önce "sistem elden gidiyor, rejim tehlikede" derler.
Atçalı Kel Mahmut 1826'da hademe olarak çalıştığı valiliği basar ve kendini vali ilan eder. Buna ilk demokrasi girişimi deniliyor. İşte ilk demokrasi girişimi böyle olursa, bugünün demokrasisi de böyle olur.
Bizde demokrasi talebi yok; bu yüzden de antidemokrat adamlar istedikleri gibi at koşturuyorlar.
Türkiye'de genel müdürlükler kendi kozasını örmüş devlet içinde birer dükalıktır. Bunların bir bayrakları eksik. Bunlara bir de bayrak verilirse dükalık oldukları açıkça görülecektir. Fakat, Allah'tan kanunlar engel olduğundan bunu yapamıyorlar.
Yurdu demir ağlarla ördük dediler. Ne ördünüz laftan başka? Ama bak, biz örüyoruz. Öreceğiz inşallah. Daha da devam edeceğiz.
Yapılabilecek tüm jestleri yaptık. Kopenhag kriterlerini yerine getirdik. Artık Avrupa'dan delikanlılık bekliyoruz.
Saygı duruşu sap gibi durmaktır. Saygı duruşu yerine dua edilmeli. Sap gibi durmanın manasını anlayamıyorum.
Bizi yargıyı siyasallaştırmakla itham edenler, şu anda kendi oturdukları makamları bir siyasi partinin il başkanları gibi kullanabilme cüretini gösteriyorlar. Bunlar kendilerini Cumhuriyetin tek ve yegane sahibi sanıyorlar.
Ben memur işçi Bağ-Kur’lu bütün bunlarla gurur duyan bir insanım. Sen artık emeklisin. Ama hâlâ kendini memur koltuğunda zannediyorsun. Şimdi milletin hizmetkârı olacağına, CHP’nin statükocu zihniyetinin memurusun. O anlamda sana memur diyorum. Hatta parti içinde birilerinin memurusun. Yes/No hikâyesini biliyorsunuz. Onların memurusun.
AB üyesi ülkeler içerisinde 50 yıl kapıda bekletilen bir ikinci ülke yok. Şu anda AB üyesi 27 ülkenin içinde Avrupa Birliği müktesebatı noktasında değerlendirme yaptığımız zaman birçoğu demokrasi, özgürlükler noktasında, ekonomik alanda aslında bizim çok gerimizde. Buna rağmen siyasi kararlarla maalesef AB üyesi yapılmış ülkeler var.
Sizin işiniz, bürokratları takip etmek, onları değiştirmek değil. İşinize bakın
Memur ne demek? Emir alan demek. Siz hangi memurun emir aldığını gördünüz. Hangi memura bakarsanız bakın değerli kardeşlerim emir almaz, emreder. Ve vatandaşına kılı kıpırdamaz. Nereye giderseniz gidin bunu görürsünüz. Ve bunlar, ben bazen Bakan arkadaşlarıma söylüyorum. Aman ha, şu altınızdakilere dikkat edin. Ve bunlara çok ciddi takip koyun. Ve bunlar farkında olmadan kilimi ayağınızın altından alırlar.
Onuncu Yıl Marşı okumakla Türkiye raylarla donanmıyor. Bu işler lafla olmuyor. Marşı oku, demir ağlarla ör. Neyi ördün yahu, neyi?
CHP çok partili dönemde asla tek başına iktidar olmamıştır, asıl CHP iktidar olduğu zaman kadrolaşmasının en büyüğünü, en kaşarlısını yapmıştır!