#devlet

Terörizm, ideolojik, siyasî ya da ekonomik saiklerle masum kişilere kasıtlı biçimde şiddet uygulamak demekse, insanların, bir hayatın öznesi olan insandışı hayvanlara karşı yürüttüğü savaş da terörizmdir. Kürk çiftlikleri, sınaî çiftikler, hayvan deneyleri vs. terörist endüstrilerdir; bu endüstrileri destekleyen devletler de terörist devletlerdir. Gerçek kitle imha silahları, hayvanların bedenleri üzerinde deney yapmak, onları öldürmek, yaralamak ya da tüketmek için kullanılan gazlar, tüfekler, bayıltıcı silahlar, çatallar ve bıçaklardır.

İsrail ile ABD’nin gözünde terörist olan Filistinli örgütler, Filistinlilerin gözünde ülkelerinin işgaline direnen özgürlük savaşçılarıdır. Keşmir’in bağımsızlığı için çalışan gruplar Hint devletinin gözünde teröristtir, ama Pakistanlıların çoğunluğunun gözünde bağımsızlık savaşçılarıdır. Reagan yönetiminin özgürlük savaşçıları olarak göklere çıkardığı kontra-gerillalara, onların şiddetine maruz kalan Nikaragua halkı -daha isabetli bir şekilde- terörist gözüyle bakıyordu. ABD 1980’lerde Bin Ladin’i özgürlük savaşçısı diye göklere çıkarırken, aynı dönemde pek çok hükümet yetkilisi Nelson Mandela’dan terörist diye söz ediyordu. ABD’nin şirket-devlet kompleksi, ALF (Hayvan Kurtuluş Cephesi) üyelerini terörist diye damgalarken, pek çok hayvan hakları aktivisti onları özgürlük savaşçısı olarak savunuyor.

İnsanları, hayvanları ve dünyayı sömürenler “bilim adamı”, “geliştirme uzmanı” veya “iş adamı” gibi etiketlerle onurlandırılırken iktidar sahiplerinin mülklerine saldırmaya cesaret edenlere ise “terörist” adı veriliyor. Burada çürümüş bir semantik oyunu dönüyor, iktidarı tekelleştirenler anlamı da tekelleştiriyor. Uygar pozu veren barbar bir topluma yayılmış olan ikiyüzlülükler, ironiler, yanıltmalar, yalanlar, çelişkiler, ahmaklıklar ise insanın zihnini uyuşturacak kadar çok. Bu Orwell tarzı dünyada- köleliğin özgürlük, savaşın barış olduğu dünyada, kereste şirketlerinin Sağlıklı Orman Restorasyonu Yasası adı altında ormanları yağmaladığı ve hükümetlerin Fok Balıklarını Koruma Yasası adı altında fok katliamları düzenlediği bir yerde mantık ve hakikati bulmak zor. Şiddetle kınanması gereken şey ALF’in taktikleri değil, hayvanları böylesine şeytani bir kötülükle sömüren endüstriler, menfaatlerini kurumlaştıran yasal sistemler, hayvan haklarını karalayan medya pislikleri ve bütün tımarhaneyi yöneten devletlerdir.

Bizler karanlık, rahatsız edici zamanlarda yaşıyoruz: savaşlara, soykırıma, terörizme, küresel kapitalizme, sınır tanımayan militarizme, bugüne dek benzeri görülmemiş bir devlet gözetimine ve baskına, sallama bir “terörizme karşı savaş” nidasıyla muhaliflere karşı girişilen saldırılara ve türlerin yok oluşu, yağmur ormanlarının tükenişi ve küresel ısınma gibi çeşitleri olan ekolojik bir krize tanık oluyoruz. Bilim adamları küresel ekolojik krizde, geriye dönülmez bir noktaya varmak üzere olduğumuz konusunda insanları uyarıyor. Çoğu bilim adamı da, buzulları suya ve ormanları da çöllere çeviren katastrofik değişimlerin meydana gelme hızından dolayı ciddi bir şaşkınlık yaşıyor.

Kendini Allah ve Resulü'nün davasına adamış, sırf Allah rızası için canını, malını ve mevkiini, din ve devleti, müllk ve milleti için fedaya hazır, şanlı, mukaddes, ay yıldızlı bayrağın gölgesinde döğüşen, nefsini düşünmeyen ve ülküsüne fani olmuş yiğitlerdir. Onlar büyük ve şanlı tarihimizin doğurduğu, Allah ve Resulü'nün hizmetine sunulmuş ve küfrün bütün oyunlarını bozan, cesaretini kıran, yolunu kesen kadrolardır. Bunlar Mümin'lere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorlu, Allah yolunda savaşanları kınayanların kınamasına aldırmayan yiğitlerdir. Bu nesil Allah’ın İslam alemine ihsanıdır.

Türkiye’yi yöneten bürokrasidir, bürokrasi ise en cahil, en korkak ve en yeteneksizin egemen olduğu sistemin adıdır. Korkudan ve beceriksizlikten dolayı her türlü insani duyguyu kaybetmiş olan ve sadece küçük çıkarlarıyla hareket eden insanlardan oluşan bir ağdır. Türkiye’yi yöneten bunlardır. Türkiye’yi yöneten dehşetli cahil, korkak, yaşamdan hiçbir beklentisi olmayan, sizden benden daha fazla korkan; bir takım çapsız ve cahil 3 milyon kişilik ordunun kontrolündedir. Bununla başa çıkmak kolay değildir. Bürokrasiyle mücadeleyi kazanmanın imkanını göremiyorum.

Lamı cimi yok. Bugünün huzurlu, yarının güzel olmasını istiyorsan dün yaşadıklarından ibret almayı bileceksin. Eğer unutursan, tedbiri elden bırakırsan, gereğini yapmazsan, yarınlar sana dünden farklı bir şey getirmiyor. İnsanlar için olduğu gibi devletler için de bu durum böyle.

Devlet kurmak için hazırlık yapmak ve hazır devlet birbirinden farklıdır. Bu başka bir konu. Tam egemen ve bağımsız bir devlet için Batı Şeria’da Doğu Kudüs’te ve Gazze Şeridinde 1967’den bu yana İsrail’in devam ettirdiği işgali sonlandırması gerekiyor. Bizim ilan ettiğimiz mesele ise devlet kurmaya hazır olduğumuzdu. Bu hazırlığa da bir yıl önce uluslararası toplumun bütün unsurları şahitlik etti.

Biz ne zaman devlet kurma, taht sevdasına-savaşına düşmüşüz? Bunu ne İmamlarımız, ne de müçtehitlerimiz yapmıştır. Elimizdeki tahtı da Muaviye'ye şartlı vermiştik ki, kan dökülmesin, fitne çıkmasın, Allah'ın kitabı ve Resul’ün sünneti üzerine hükmetsin, O da hem Kuran'ı, hem Sünneti ayaklar altına aldı. O gün bugündür de siz devletsiniz.

Liste
Yükleniyor…