#devlet

Bizim şu anda yapacağımız kendi ekonomimizi, kendi devletimizi daha da güçlendirmektir. Çünkü Doğu Akdeniz'e baktığımızda Türkiye ile birlikte, mavi vatanda, hava sahasında her yerde ulusal menfaatlerimizin ve daha da güçlü bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kökleşmesi gerekiyor.

Bugün Türk denince Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan ve ana dili Türkçe olup da bizim sınırlarımızın dışında yaşayan milyonlarca insan vardır. Demek ki Türklerin bugünkü Türkiye’ye gelmeden önce de bir tarihleri vardır. Bu tarih boyunca çok çeşitli ülkelere yayılmışlar, oralarda devletler kurmuşlardı.

Siz sadece kendiniz ihtiyaç duyduğunuzda özgürlük diyorsunuz, ben ise her zaman ve her koşulda. Ben özgürlüğü hemen, şimdi, burada istiyorum. Siz ise onu belirsiz bir geleceğe erteliyorsunuz. Ben bugünü, şimdiyi istiyorum, siz bana belirsiz bir yarını vadediyorsunuz. Siz iktidarda olmadığınız için iktidara karşısınız, iktidarı ele aldığınız an halka karşı olacaksınız. Ben ise her durumda her türlü iktidara karşıyım. Siz iktidara değil, o iktidarın başkalarının elinde olmasına karşısınız. Kendiniz iktidarı aldığınızda, yıkmak istediğiniz sistemin bütün kurumlarını -hapishaneleri, bakanlıkları, valilikleri vs...- aynen devam ettireceksiniz. Siz iktidarı istiyorsunuz, bense özgürlüğü. Siz iktidar ve devlet olmadan özgürlük olmaz diyorsunuz, ben ise iktidar ve devlet varken özgürlük olmaz diyenlerdenim. Ben ise bütün bu kurumlarına karşıyım. Siz amalarla konuşuyorsunuz, benim sözlüğümde ise amalara yer yok. İnsana ve onun yaratıcılığına inanıyorum. Siz hep "biz" diye konuşuyorsunuz, ama arkanızdaki "biz"i sorgulamıyorsunuz. Ben ise, başkasının adına konuşma yetkisini kendimde görmüyorum. Aramızdaki fark bu.

Bu coğrafyada, ne kadar güzel şey varsa, yasaklanmış. Devletin yasaklamadıklarını da, toplum görünmez yasalarla yasaklamış. "Bana masal anlatma!", "Karı gibi gülme!", "Caz yapma", "Bana felsefe yapma!" vs... gibi ne kadar güzel şey varsa hepsi yasaklanmış. Durum böyle olunca, masalları, müziği, felsefeyi, hatta müziği bile yasaklayan, hor gören bir toplumun bu hale gelmesine şaşırmamak gerekir.

Ama nasıl diye sormadığımız ve özgür düşüncemize kilit vurmadığımız zaman, devletsiz, otoritesiz bir hayat olabileceği düşüncesi gerçeğe dönüşmeye başlayacaktır. Bir düşünceyi gerçeğe dönüştürmek için, önce o düşüncenin olabilirliği kabul edilmelidir. Gerçeğe giden yoldaki ilk adım özgür ve limitsiz düşünebilmektir.

Kürt sorununun anası ne, diye soranlara net bir cevabım var benim. Kürt milliyetçiliği. Bu kavramı açınca karşısına mutlaka Türk milliyetçiliğini de oturtmak gerekiyor. Ancak çoğu aydının iddia ettiği gibi Kürt milliyetçiliği Türk milliyetçiliğinin sonucu değil. Belki karşıtı olabilir. Kürt milliyetçiliği modernitenin sonucu. Yani Türk milliyetçiliği olmasa da modernite tüm unsurlarıyla bölgeye ulaştığında Kürt milliyetçiliği doğacaktı. Türk milliyetçiliği olsa da olmasa da kendine bir “öteki” yaratıp varlığını sürdürecekti. Türk milliyetçiliğini bakıp büyütenin kim olduğunu biliyoruz; devlet. Peki, Kürt milliyetçiliğini bakıp büyüten kim; tabii ki PKK.

Bağımsızlığın mutlaka korunması gereği, devletin ve hükümetin de yargı karşısında bir "taraf" olmasından kaynaklanır. Bilindiği gibi Anayasa'nın 125'inci maddesine göre "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır". Yargı karşısında, aynen vatandaşlar ve öteki tüzel kişiler gibi hükümet ve devlet de bir "taraftır". Yargının, hükümet ve devlete karşı açılan davalarda tarafsız kalabilmesi için mutlaka siyasi etkilerden, özellikle de iktidardan bağımsız olması gerekir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda söylenecek son bir söz "tarafsızlık" kavramı üzerinedir: Yargı, karşına gelen şikayetçi ve şikayet edilen konusunda tarafsızdır. Ama Anayasadan, yasalardan ve esas olarak adaletten, hukuktan yana taraftır!

Liste
Yükleniyor…