#batılılaşma

Türk'ün Batılılaşma gayretlerinde oldukça geniş görüşlü davranmasını ve bu sahada Atatürk sayesinde oldukça mesafe alabilmesini Türk'ün Şeriât'a fazla bağlı olmaması nedeniyle izaha çalışan Arap liderleri, her şeye rağmen şu inançta birleşmektedirler ki Arap kendini ancak Batı kültürü aldıktan sonra tanımaya başlamıştır ve ancak Batıya yönelmek suretiyle bütün gelişmelerine (az da olsa) sahip olabilmiştir. Bir Arap yazarı, H. Şarabi, 1957'de şunları yazmaktaydı: '...hattâ bugün bile şu inkâr edilemez ki Arap aydını kendisini ve durumunu, Kahire'de veya Şam'da veya Beyrut'ta Arapça konuşarak veya okuyarak değil fakat daha ziyade Paris'te veya Londra'da veya New York'ta Fransızca veya İngilizce konuşarak veya okuyarak anlamaktadır.'

Türk kadınları, çarşaf ve peçelerini işe gitmek, çalışmak için daha kolaylık olur diye çıkarıp atacaklardı. Onlar için cemiyet hayatına atılmanın manası yalnız bu çeşit salon cemiyetlerine karışmak olmayacaktı. Evet, Türk kadını, hürriyetini dans etmek, tırnaklarını boyamak ve Rue de la Paix'nin kanunlarına esir bir süslü kukla olmak için değil, yeni Türkiye'nin kuruluşunda ve kalkınışında kendisine düşen ciddi ve ağır vazifeyi görmek için isteyecekti, kullanacaktı. Ve Türk erkekleri, garplılaşma hareketini, Tanzimat beyinin Garpperestliğiyle, alafrangalığıyla bir ayarda tutmayacaktı. Milliyetçi Türk Garpçısı için Garpçılığın en karakteristik vasfı Garplılığa Türk üslubunu, Türk damgasını vurmaktır.

Fransızların Cezayir’de yaptığına ne diyeceğiz? Bu yüzden Kürtler ve Ermenilerle ilgili duruma bakacak olursak bu Jöntürklerin Avrupalı gibi bir ülke olmak istemesiyle ortaya çıktı bu sorunlar. Türkiye tam olarak bu tür şeyleri gerçekleştirerek batı birliğine dahil oldu. Geçmişe baktığımızda bunlar modern devletler tarafından kendi sınırlarını korumak ve devlet oluşturmak için işlenmiş suçlardır. Ermenilerde bu suçlar Türkiye Avrupalı olmaya karar verdiğinde işlendi. Etnik şiddet, Türkiye'nin ahlaki ve etnik durumuyla ilgili bir geleneği değil.

Yeni yetiştirilen yönetici zümre Batı düşüncesi ve sanatının kendi ülkesinde bilerek yahut bilmeyerek sömürge jandarması haline gelmiş, halkından gitgide uzaklaşmış, onu küçümser, hatta ona düşman gözü ile bakar olmuştur. Bugün düşünce ve sanatta batının sömürge jandarmaları haline gelen Türk aydınlarının Türk sineması karşısındaki tutumları bunun sonucudur.

İki buçuk asırdan beri varlığı tehlikeye giren Türklüğün henüz tam kurtuluşa erdiğine inananlardan değilim. İleri Batı dünyası toplulukları içinde zekâmızın, kabiliyetlerimizin, irade ve cesaretimizin bize hak kazandırdığı şerefli yerimizi alıncaya kadar savaşımız en başta bir medeniyetçilik savaşı olmak kaderindedir.

Arkadaşlar, gençler; Türkiye'yi biz kurduk! Suriye'yi, Mısır'ı, Irak'ı, Suudi Arabistan'ı başka birileri kurdu. Suriyeliler Suriye'yi, Mısırlılar Mısır'ı, Suudiler Suudi Arabistan'ı kurmuş değiller. Dahası, biz, Türkiye'yi savaşarak kurduk. Bu kolay bir iş değil. Bu kuruluşun bir konsensüsü var. Türkiye, 1922'den başlayarak her alanda Batılılığın gereklerini yerine getirmiştir. Eksik olan nedir? Pek fazla eksiği yoktur! Bu yüzden, AB'nin bizden istediği yalnızca birtakım uyum işleridir. Çünkü ötekileri zaten var, zaten yapılmış! Biz, hukuk devleti sürecine 1920'lerden, ama daha öncesinden de, Osmanlı İmparatorluğu'nun 18. yüzyılından itibaren girmişiz. Bu büyük bir birikimdir. Yalnızca birikim de değil, kuruluşun üzerinde yükseldiği ve geliştirdiği temeldir. Şimdi bunu ne yapacaksın? Hiç yokmuş gibi davranmak kimin, ne işine yarayacak?

Liste
Yükleniyor…