Türk'ün Batılılaşma gayretlerinde oldukça geniş görüşlü davranmasını ve bu sahada Atatürk sayesinde oldukça mesafe alabilmesini Türk'ün Şeriât'a fazla bağlı olmaması nedeniyle izaha çalışan Arap liderleri, her şeye rağmen şu inançta birleşmektedirler ki Arap kendini ancak Batı kültürü aldıktan sonra tanımaya başlamıştır ve ancak Batıya yönelmek suretiyle bütün gelişmelerine (az da olsa) sahip olabilmiştir. Bir Arap yazarı, H. Şarabi, 1957'de şunları yazmaktaydı: '...hattâ bugün bile şu inkâr edilemez ki Arap aydını kendisini ve durumunu, Kahire'de veya Şam'da veya Beyrut'ta Arapça konuşarak veya okuyarak değil fakat daha ziyade Paris'te veya Londra'da veya New York'ta Fransızca veya İngilizce konuşarak veya okuyarak anlamaktadır.'
- Henüz kategori yok.
-
Girona Küme Düşme Hattından Çıkış Arayışında: Alavés M…08.11.2025
-
Adanalı Genç İş İnsanı Mehmet Hanifi Kalo Hayatını Kay…08.11.2025
-
Irmak Ünal'dan Kanserle Mücadele Sürecine Dair Samimi …08.11.2025
-
Schalke ve Elversberg Zirve Yarışında: Gençler Sahne A…08.11.2025
-
Premier Lig'de Büyük Heyecan: Tottenham - Manchester U…08.11.2025
-
Şanlıurfaspor'dan PFDK Kararına Sert Tepki: İtiraz Red…08.11.2025
-
Gaziantep'te Umre Yolcusunu Karşılamaya Giden Aile Tra…08.11.2025
-
Premier Lig'in Zirve Yarışında Tottenham-Manchester Un…08.11.2025
-
Hull City, Portsmouth Karşısında Evinde Galibiyet Arıy…08.11.2025
-
Sakaryaspor - Serikspor Karşılaşması Öncesi Son Durum …08.11.2025
- Tahir Musa Ceylan 534
- Abdülkâdir Geylânî 488
- Yalçın Küçük 436
- Recep Tayyip Erdoğan 253
- Adolf Hitler 252
- Schopenhauer 200
- Johann Wolfgang von Goethe 197
- Haruki Murakami 191
Liste
#batılılaşma
Türk kadınları, çarşaf ve peçelerini işe gitmek, çalışmak için daha kolaylık olur diye çıkarıp atacaklardı. Onlar için cemiyet hayatına atılmanın manası yalnız bu çeşit salon cemiyetlerine karışmak olmayacaktı. Evet, Türk kadını, hürriyetini dans etmek, tırnaklarını boyamak ve Rue de la Paix'nin kanunlarına esir bir süslü kukla olmak için değil, yeni Türkiye'nin kuruluşunda ve kalkınışında kendisine düşen ciddi ve ağır vazifeyi görmek için isteyecekti, kullanacaktı. Ve Türk erkekleri, garplılaşma hareketini, Tanzimat beyinin Garpperestliğiyle, alafrangalığıyla bir ayarda tutmayacaktı. Milliyetçi Türk Garpçısı için Garpçılığın en karakteristik vasfı Garplılığa Türk üslubunu, Türk damgasını vurmaktır.
Kime uyuyor bunlar? belli ki Allah’a uymuyor, Avrupalı modacıyı Allah kabul etmiş onlara uyuyor... Senin Allah’ın Avrupa mı? Senin Allah’ın Amerika mı? Senin Allah'ın Fransa mı? Sen Allah'a inanmadın mı? Sen Hz. Muhammed’e inanmadın mı?
Fransızların Cezayir’de yaptığına ne diyeceğiz? Bu yüzden Kürtler ve Ermenilerle ilgili duruma bakacak olursak bu Jöntürklerin Avrupalı gibi bir ülke olmak istemesiyle ortaya çıktı bu sorunlar. Türkiye tam olarak bu tür şeyleri gerçekleştirerek batı birliğine dahil oldu. Geçmişe baktığımızda bunlar modern devletler tarafından kendi sınırlarını korumak ve devlet oluşturmak için işlenmiş suçlardır. Ermenilerde bu suçlar Türkiye Avrupalı olmaya karar verdiğinde işlendi. Etnik şiddet, Türkiye'nin ahlaki ve etnik durumuyla ilgili bir geleneği değil.
Türk ihtilâlinin kararı, Batı medenîyetini kayıtsız şartsız şekilde kendisine mâl etmek, benimsemektir. Bu karar, o kadar kesin bir azme dayanmaktadır ki önüne çıkacak olanlar, demirle, ateşle yok edilmeye mahkûmdur. Bu prensip bakımından, kânunlarımızı olduğu gibi Batıdan almak zorundayız.
Biz sonucun ne olacağına bakmadan insanlığa yakışır bir politika izlemeliyiz. Bugüne kadar davranışlarımızda dış etkiler önemli rol oynadı. Özellikle Avrupa her konuda bizim rehberimiz oldu. İnsanlar yaşam biçimlerini Avrupalı’ya benzeterek geliştiğine inandı.
Biz modern bir ülkeyiz, yasalarımız ve etnik prensiplerimiz de batılıdır. Hükümet bu mirası yok etmek üzere.
Avrupa'nın en ünlü eleştiricileri, yazarlara "Sokaktaki adamdan bahsedin" diyorlar. Türk tiyatrosu -her şeyde olduğu gibi- Avrupa'yı taklit etmekle görevini yaptığı zannediyor.
Bizimkiler asıl kaynağı bizde olan bir tiyatronun türünü gidiyor Avrupalı'dan tekrar öğrenip Türkiye'ye getiriyor. Bu büyük bir cinayettir.
Yeni yetiştirilen yönetici zümre Batı düşüncesi ve sanatının kendi ülkesinde bilerek yahut bilmeyerek sömürge jandarması haline gelmiş, halkından gitgide uzaklaşmış, onu küçümser, hatta ona düşman gözü ile bakar olmuştur. Bugün düşünce ve sanatta batının sömürge jandarmaları haline gelen Türk aydınlarının Türk sineması karşısındaki tutumları bunun sonucudur.
Şeriatçı, Batılı Türk'e Batılıdan fazla düşmandı. Mütareke günlerinde bir gazetede şöyle bir fıkra çıkmıştı. Sözde bir Türk'e sormuşlar: — Türkiye'yi ittihatçıların mı idare etmesini istersin, Yunanların mı? — Yunanların! diye cevap vermiş.
Alafrangaya göre Türk değil, Osmanlı idik. Alaturkaya göre Türk değil, Müslümandık. Biz kendimize ilk defa Türk diyen, soyumuzun da Müslümanlığımızın da varlığını ve şerefini ancak Türk milliyetçiliği ve Batı medeniyetçiliğinde gören bir avuç delikanlı idik.
İki buçuk asırdan beri varlığı tehlikeye giren Türklüğün henüz tam kurtuluşa erdiğine inananlardan değilim. İleri Batı dünyası toplulukları içinde zekâmızın, kabiliyetlerimizin, irade ve cesaretimizin bize hak kazandırdığı şerefli yerimizi alıncaya kadar savaşımız en başta bir medeniyetçilik savaşı olmak kaderindedir.
Kemalizm, her şeyden önce bazılarının 'Batılılaşma' adını verdikleri Tanzimat'la birlikte başlayan uydulaşma ve sömürgeleşme sürecine karşı milliyetçi bir tepkidir... (1969)
Arkadaşlar, gençler; Türkiye'yi biz kurduk! Suriye'yi, Mısır'ı, Irak'ı, Suudi Arabistan'ı başka birileri kurdu. Suriyeliler Suriye'yi, Mısırlılar Mısır'ı, Suudiler Suudi Arabistan'ı kurmuş değiller. Dahası, biz, Türkiye'yi savaşarak kurduk. Bu kolay bir iş değil. Bu kuruluşun bir konsensüsü var. Türkiye, 1922'den başlayarak her alanda Batılılığın gereklerini yerine getirmiştir. Eksik olan nedir? Pek fazla eksiği yoktur! Bu yüzden, AB'nin bizden istediği yalnızca birtakım uyum işleridir. Çünkü ötekileri zaten var, zaten yapılmış! Biz, hukuk devleti sürecine 1920'lerden, ama daha öncesinden de, Osmanlı İmparatorluğu'nun 18. yüzyılından itibaren girmişiz. Bu büyük bir birikimdir. Yalnızca birikim de değil, kuruluşun üzerinde yükseldiği ve geliştirdiği temeldir. Şimdi bunu ne yapacaksın? Hiç yokmuş gibi davranmak kimin, ne işine yarayacak?
Tanzimat sonrası Osmanlı irfanının dikkate layık bir tezadı: Avrupa'nın kültür emperyalizmine cihat açan Osmanlı Sadrazamı yazılarını Fransızca kaleme alırmış.
Türkiye’de ‘aydın’ geçinenler ‘Doğu’ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde ‘Batı’ yönünde koşturarak ‘Batılılaştıklarını’ sanırlar!
Türkiye Doğu’ya yol alan bir büyük gemi. Bu geminin içinde Batı’ya koşanlar var.” Ve biz de bunu “Batılılaşmak” sayıyoruz…
Halkımız dindar, geleneklere bağlı, Batı değerleriyle yaşıyor. Türkiye rejim ihraç etme sevdasında değil.
Fikret’in ona hitaben yazdığı bütün şiirlerde bugünkü ve yarınki nesillere rol biçilmiş ve yol gösterilmiştir. Halûk, yani Türk gençliği Avrupa’dan bol bol ışık kucaklayıp getirecek ve vatan böylece zindan karanlığından kurtulacaktı, fakat o Protestan rahibi oldu ve ülkesine bir daha dönmedi.