#avrupa birliği

Türkiye bütün diplomatlar için son derece ilginç bir ülke ama benim için çok daha özellikli... Bir geçiş döneminde. Liberal ve modern anlamda geçiş sürecinde olan ülkeler beni daha çok çekiyor. Avrupa Birliği’ndeki kariyerim bana şunu gösterdi; AB entegrasyonu, aday ülkeler açısından değişimin motoru işlevi görüyor. Daha önce Doğu Avrupa ülkelerinde de bunu gözlemlemiştim. Türkiye’de değişimin sancıları yaşanıyor. AB süreci de nefretle coşku arasında gidip geliyor.

Sarkozy; “Müslüman ülke Avrupalı olamaz” buyurmuş. Esasen kendisinden “Türkiye AB'ye girebilir ve girmelidir” gibi bir söz sâdır olsa idi, o zaman şaşırırdım. Nitekim on yıldan az fazla bir süre önce Avrupa'da “Müslüman ülke” denebilecek küçük bir Bosna-Hersek'in bulunmasına da tahammül edilemedi. Şu halde Türkiye'nin adaylığı; 1999 depreminden sonra, “bir tesellî ver!” kabilinden isteklere karşı, bir “oyalama ve bu arada bazı şeyler koparma” tertibi olarak mı kabul edildi?

Bir daha söyleyelim. Avrupa Birliği bir siyasi proje. Siyasi projenin Türkiye üzerindeki sömürgeci emellerini eleştirmek çağdaşlığa düşman olmak demek değil. AB'nin Türkiye'yi dışa kapıyor. Sen benim kumam oalcaksın diyor. Biz de çağdaşlıktan yanayız yalnız çağdaşlık AB demek değildir. AB tarihin çöplüğünde yer alan birçok siyasi birlik gibi bir siyasi birlik şu anda da bölünmek üzere.

Liberal 'aydınların' Türkiye'yi AB'nin bu tavrına karşı savunması gerekirdi. Oysa onlar, AB üyelik sürecinden yararlanıp, Frantz Fanon'un sömürge aydın tipi gibi, AB'nin ırkçı tavrını içselleştirdiler ve Türk milletinin ve Cumhuriyet'in kimliğini hedef aldılar. Kendi milli kimliklerinin geçmiş travmalar nedeniyle tahrip olmuş olmasından dolayı böyle hareket ettiklerini anlayamadılar. Her şeyi demokrasi, insan hakları ve barış için yaptıklarını sandılar. Kıbrıs sorununda Denktaş'ı haksız, Rumları haklı gördüler. Tarihimizle yüzleşip Ermeni soykırımını kabul etmemizi istediler. Barış için PKK/DTP'nin federasyon tezini desteklediler.

AB’nin Hırvatistan dahil her türlü yeni üyeyi kabul etmesine karşı çıkıyoruz. Her şeyin ötesinde, Türkiye’nin üyeliğine hayır diyeceğiz. Türkiye bir komşu olabilir, ama ailenin bir parçası olamaz. Ordu olmasa, Erdoğan’ın partisi sayesinde, İslamcılar ülkeyi yönetirdi. Türkiye’nin üyeliği AB’nin içine Müslüman bir Truva atı girmesi ve Suriye, İran gibi suçlu devletlerle komşu olmamız anlamına gelir.

Bugün biz Avrupalılar, tehditler ve risklerle dolu bir dünyada ortak çıkarlarımızı korumak için ortak bir strateji belirlememiz gerekiyor. Yani Avrupa'ya yönelik tehditleri tespit eden ve kolektif seçimlerimizi, yönelimlerimizi, arzularımızı belirleyen, savunma ve güvenlik üzerine bir Avrupa stratejik pusulasını Mart ayında tamamlamayı umuyoruz. Temelde Avrupa için yeni çatışma alanları olan deniz alanı, uzay ve siber güvenlik konularında örgütlenmemizi tanımlamalıyız.

Schengen bölgesinde değiliz. Ayrıca Türklere vize (serbestisi) teklifinde bulunma kararını Schengen bölgesi aldı. Biz böyle bir karar almadık, almayacağız da. Ancak vizenin, ülkelere yerleşip çalışmadan çok, ziyaret hakkı veren vize olduğunu hatırlayalım. Schengen ülkelerini vizeleriyle ziyaret eden Türklerin, Britanya'ya gelme ya da otomatik olarak ülkeye girme hakları yok. Bunu net bir şekilde anlamak çok önemli.

Avrupa Türkiye’ye karşı “ne içindesin sınırlarımın ne de dışında” siyaseti takip ediyor. Her Avrupalı olma hamlemiz, bir karşı saldırı ile püskürtülüyor. Son Avrupa sınırlarına dâhil edilme maceramız, 70 yıldır Avrupa Ortak Pazarı’ndan Avrupa Birliği’ne ayni minval üzre seyrediyor. Biz girmek için hamle üstüne hamle yapıyoruz, onlar almamak için her defasında yeni engeller çıkarıyor, mazeretler icat ediyor.

Arkadaşlar, gençler; Türkiye'yi biz kurduk! Suriye'yi, Mısır'ı, Irak'ı, Suudi Arabistan'ı başka birileri kurdu. Suriyeliler Suriye'yi, Mısırlılar Mısır'ı, Suudiler Suudi Arabistan'ı kurmuş değiller. Dahası, biz, Türkiye'yi savaşarak kurduk. Bu kolay bir iş değil. Bu kuruluşun bir konsensüsü var. Türkiye, 1922'den başlayarak her alanda Batılılığın gereklerini yerine getirmiştir. Eksik olan nedir? Pek fazla eksiği yoktur! Bu yüzden, AB'nin bizden istediği yalnızca birtakım uyum işleridir. Çünkü ötekileri zaten var, zaten yapılmış! Biz, hukuk devleti sürecine 1920'lerden, ama daha öncesinden de, Osmanlı İmparatorluğu'nun 18. yüzyılından itibaren girmişiz. Bu büyük bir birikimdir. Yalnızca birikim de değil, kuruluşun üzerinde yükseldiği ve geliştirdiği temeldir. Şimdi bunu ne yapacaksın? Hiç yokmuş gibi davranmak kimin, ne işine yarayacak?

Rusya ile savaşta değiliz. Rusya, Ukrayna ile savaş başlattı. Ukrayna, AB'nin yakın bir ortağı ve dostudur. Bu yüzden ona birçok farklı şekilde yardım ediyoruz. Her şeye rağmen aynı anda Rusya ile iletişim kanallarını açık tutmaya çalışıyoruz.

Liste
Yükleniyor…