#ataerkillik

Ben solcu bir kadınım, solcu bir partiyle kadın davasının daha çabuk çözüleceğini pek zannetmiyorum. Zaten solcu bir parti de, öteki partiler gibi erkekler tarafından yönetilmektedir. Kadınlar konusuna yaklaşmak gerekince de, bunlar solcu erkekler gibi değil de tıpkı düpedüz erkekler gibi davranmaktadırlar. Zamanla anladım ki kadınların mücadelesiyle pekiştirilmezse sınıflar kavgası aldatıcıdır. Çoğu sosyalistler cinsel karşıtlığı sınıfsal karşıtlığa göre ikincil saymaya yatkındırlar. Oysa kendilerine sosyalist denilen ülkelerde şu bizim MLF (Kadınların Kurtuluş Hareketi) gibi bir hareketi örgütlemek yasaktır. Bence mücadeleyi iki düzeyde birden yürütmekte yarar var, karıştırmakta değil. Erkekler, partileri ne olursa olsun, kadınların yaşantısını gerçekten hesaba katamıyorlar.

Eril dil sadece erkeklerin kullandığı dil anlamına gelmiyor. Kadınlar, hepimiz de kullanıyoruz o dili, çünkü binlerce yıllık erkek egemen toplumun içimize işlettiği dil o. İsterseniz askercil, savaşçı iktidar dili diyelim. Düşünün, Tanrı bütün tek tanrılı dinlerde erkektir, babadır. Peygamberler, tebliğciler de öyle... Buradan başlar iktidar sorunu. Erkeklerin şeytan, kadınların melek olduğunu hiçbir zaman düşünmedim, ama doğurmaya ve yaşamı koruyup sürdürmeye göre yapılanmış ve koşullanmış kadın, barış ve uzlaşma diline biyolojik açıdan bile daha yatkındır. Erkek iktidarının çemberlerini aşabildiği oranda tabii.

Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.

Liste
Yükleniyor…