#adaptasyon

Ben, çevirmenin çevirdiği yazar gibi olması gerektiği kanısındayım. Çevirmen, biraz bukalemun gibi olmalı, çevirdiği her yazarla birlikte renk değiştirebilmeli, onun üslubuna bürünebilmeli. Çevirmen, mitologyadaki Proteus’a da benzetilebilir, dilediği biçime bürünebilen o yaşlı kâhine.

Zihnini boşalt. Su gibi formsuz, şekilsiz ol. Şimdi, suyu bir bardağa doldurursan, su bardak olur. Onu çay demliğine doldur, o zaman su çay demliği olur. Bak, su akar, yayılır, damlar ya da parçalanır. Su gibi ol dostum.

Ancak bir evrimciye sorarsanız; insan güneş ışığının çok yoğun olduğu Doğu Afrika’da evrimleştiğinden D vitamininin oluşması için ek bir kaynağa ihtiyaç duyulmamıştı. Ne zaman ki kuzeye yayıldı, eksiklik ortaya çıktı. Demek ki bir enlemden başka bir enleme geçince akıllı tasarım akılsız tasarım haline dönüşmüş.

Ancak bir evrimci bizim sadece 3 rengi neden görebildiğimizi biliyor. Görme pigmentlerinin oluştuğu dönemde güneş ışınlarının en yoğun mavi, yeşil, kırmızı bantlarda yeryüzüne ulaştığını bu nedenle böyle bir tasarımla yetindiğini biliyor. Eğer bu dönemde X, alfa, beta ışınlarıyla da karşılaşmış olsaydık onları da tanıyacak sistemi geliştirebilirdik. Bugün çoğu ortamda ortaya çıkan radyasyonu önceden görebilirdik ya da onlara dayanıklı bir kalıtsal molekül geliştirebilirdik.

Liste
Yükleniyor…